30 Ekim 2009 Cuma

CADILAR BAYRAMI'NDA KİM OLMALI?

31 Ekim geliyor.

Aslında ülkemizde fazla yankı bulmayan ama yine de son yıllarda yavaş yavaş özellikle Asmalımescit ahalisinin üstüne pek bir eğildiği durum Cadılar Bayramı.


Yarın büyük ihtimalle o yörede binbir kılıkta insan görebilirsiniz, geri kalanlar ev partileriyle idare edecekler.

Ben de düşünmeye başladım hangi futbolcunun kılığına girsem, böyle bir günün anlam ve önemini en iyi şekilde anlatabilirim diye.
Aslında yurt içinden çok önemli örnekler verebiliriz; Ali Eren, Recep Çetin, İbrahim Üzülmez gibi isimlerin kılığına girseniz etrafa müthiş bir korku yayabilirsiniz.
Ama enternasyonel birisi olarak Dünya çapında birine yönelme ihtiyacı gün gibi aşikar ortaya çıktı.
Dolayısıyla alternatiflerde...


Örneğin uçan tekmeler atan, enteresan pozlar veren, delici bakışlar atan Cantona olunabilir.

Ya da böyle zamanları hayatta kaçırmayan Gascoigne...
Bir de surat ifadesi bugüne çok uygun olan Ribery'yi unutmayalım tabii.

Benim tercihim Gattuso'dan yana.

Bir Cadılar Bayramı'nda Gattuso kadar etrafa korku veren, sinirli bakışlar atan, psikopat hareketler yapmaya her an müsait başka bir profil düşünemiyorum...
En tez zamanda arayışlara başlayıp, bir Milan forması üzerine Gattuso maskesi takıp yarın akşam sokağa çıkıyorum...

Ayağınızı denk alın :)

28 Ekim 2009 Çarşamba

MADRİD'DE PENDİK FACİASI

Dün akşam beni uykusuz bırakan maç futbol tarihine en büyük sürprizlerden biri olarak geçerken, Real Madrid'in tarihine kara bir leke olarak düştü.

3. lig takımlarından Alcorcon, Real'e tam 4 gol attı ve bir o kadarını da kaçırdı.

Daha Pazartesi günü Audi'nin 'Snow Driving' platformunda neşe saçıp suni karda araba yarıştıran, şen kahkahalar atan futbolcular bugün 'Aşağılanma' başlıklı gazetelerle uyandılar güne!

İşin enteresan tarafı maç bitimiyle sahaya atlayan yüzlerce taraftar bir yandan galibiyeti kutlarken diğer yandan da Real'li futbolcuların formalarını kapmak için savaş veriyorlardı.

Madrid'in 13 kilometre dışındaki bu ufak yerin sakinleri dün geceyi hiç de sakin geçirmediler...

İnsanın aklına Fenerbahçe'nin Pendik faciası geliyor ama ortada ne küfür yiyen futbolcular ne de dayak yiyen kaleciler var!


27 Ekim 2009 Salı

FOS GALACTİCOS !

Ara transfer sezonu açılmadı ama haberleri gelmeye başladı.

Amerika'daki hayatından sıkılan, önündeki Dünya Kupası'nı kaçırmak istemeyen David Beckham, magazin, moda ve az da olsa futbol hayatına geri dönüyor.

Az da olsa futbol diyorum çünkü döndüğü takım geçen sene de kiralık oynadığı Milan!

Futbol şevkinden eser kalmamış Ronaldinho'lu, yürüyecek hali kalmamış Pırlo'lu, sadece görünüşte kaleci olarak duran Dida'lı, inatçılığını rafa kaldırmış Gattuso'lu ve kulübe kene gibi yapışmış İnzaghi'li (veteran)yıldızlar topluluğu(!) Milan için inanılmaz ve ihtiyaçları karşılayan bir transfer olsa gerek!

Geçen sene Beckham'ı kiraladıktan sonra kötü bir sezon geçirmelerine rağmen, televizyonda en çok rating alan takım olmuş olabilir Milan ama başarının derecesi bu mudur?

Bir zamanların yıldızlar topluluğu 'Los Galacticos' Real Madrid'i hatırladıkça, Milan'a bakıp 'FOS GALACTİCOS' dememek elde değil!

Böyle şahane bir veteran takımın tek eksiği teknik direktör olarak Leonardo değil Aragones olsa gerek!!!

26 Ekim 2009 Pazartesi

MASÖR ÖPÜCÜĞÜ

Fenerbahçe ve Galatasaray dün akşam artık klasikleşen gergin ve heyecanlı maça daha imza attılar.

Daha ısınma sırasındaki tartışma işin boyutunu gözler önüne serdi ve maç içinde de çok enteresan görüntüler yaşandı.

Maçla ilgili analizleri ve yorumları herkes zaten yapıyor ama maçla ilgili öyle bir an olduki beni benden alıp gülmekten yerlere yatırdı.

Keita'nın Carlos'a attığı yumruk sonrasında, Keita kırmızı kart görmekle meşgulken, yerde kıvranmakta olan Carlos'un tedavisi için sağlık görevlileri hemen sahaya girip tedaviye başladılar.

İşte tam o anda sihirli fısfıs seromonisinin dışında bambaşka bir tedavi yöntemi ekranda belirdi. Fenerbahçe'nin masörü Roberto Carlos'un yanağına ufak bir buse kondurdu...

Roberto Carlos'un anlık bir tebessümüne sebep olan bu durum, aslında yepyeni bir tedavi yönteminin öncüsü olsa gerek. Artık bandaja, fısfısa, masaja son...

Muhammed Ali kroşesiyle yere yığılan Carlos 'masör öpücüğüyle' yeniden doğdu!!!


Videonun 06:45 bölümüne çok dikkat edin!

24 Ekim 2009 Cumartesi

SANANE !?!

Yarın tüm Avrupa'nın gözü Anfield'da olacak.

Son yılların en kötü sezon başlangıcını yapan Liverpool, lider United'ı sahasında ağırlayacak.

Otoriteler yorumlar yapmaya devam ederken, takımlar da son hazırlıklarını yavaş yavaş tamamlıyorlar.


Bu maçın birçok önemi var. Örneğin Benitez'in Liverpool'dan ayrılabilme ihtimali, United'ın zirvede rahatlama ihtimali, Liverpool'un şampiyonluk şansının bitme ihtimali vs...


Herkes birşeyler söylerken ve maçı beklemeye koyulmuşken, bu maçla alakası olmayan John Terry çıkıp Liverpool'un sadece iki kişilik bir takım olduğunu ve şampiyonluk şanslarının olmadığını söyledi.
Bununla da yetinmeyip Kalou'nun
Drogba olmadığında ne kadar iyi işler çıkarttığını ve Gerard'la Torres'in olmadığı zamanlarda ise Liverpool'un bir hiç olduğunu savundu!

Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce kaptan İbrahim Üzülmez çıksa ve böyle bir demeç verse ne dersiniz? İşte aynısını Terry'ye söylemek lazım.

Adama sorarlar Drogba ya da Kalou'lu Wigan ve Astov Villa maçlarını nasıl kaybettin o zaman diye!


Kim ne derse desin, en kritik dönem olsun olmasın bu maçın tadı başka... Kanımca bu maç Rafa ve Liverpool için yeni ve iyi bir başlangıç olacak. Kim oynarsa oynasın bir başkadır benim Anfield'ım!

23 Ekim 2009 Cuma

BİR DERBİDEN DAHA FAZLASI

Avrupa heyecanı sona erdi, artık eve dönüş zamanı.

Sadece Fenerbahçelilerin ya da Galatasaraylıların değil, Türkiye'de futbola ilgi duyan duymayan herkesin beklediği maç Pazar günü Kadıköy'de oynanacak.

Bir tarafta 4 gollü galibiyetli Galatasaray diğer taraftaysa, forvetsiz oynamasına rağmen galip gelebilen Fenerbahçe. Avrupa maceraları ve takımların durumları ne olursa olsun sonuç pek de kestirilemiyor(du) bu maçlarda!

Ama artık durum değişti Fenerbahçe sadece Galatasaray'ı değil, Beşiktaş'ı da derbilerde eli boş gönderiyor son zamanlarda. Özellikle Galatasaray'ın Kadıköy maceraları kabus gibi geçiyor.

Bu derbinin tadı farklı, aroması başka benim için. Kim galip gelirse gelsin, kaç gol olursa olsun, sanırım bu derbinin en heyecanlı yanı birbirine sert giren futbolcular, havada uçuşan kartlar ve sahaya atılan yabancı maddeler... Maç sonrasında ise alıp başını giden,birbirine saldıran beyanatlar, çıkartılan tişörtler, başıboş geyikler...İşte bence Fenerbahçe - Galatasaray derbisinin tadı budur!

Okuyucular sıkılabilir bu yazdıklarımdan, fair-play'den uzaksın da diyebilirler. Bunların olmadığı bir derbinin, sadece skorun belirlediği bir derbinin tadı tuzu olur mu sizce?
Benim tahminim herkesinkinden biraz farklı, başlığımı çoktan çıkardım tozlu raflardan... Bol kartlı bir derbi olması dileğiyle...

21 Ekim 2009 Çarşamba

KURTLAR VADİSİ!

Bu akşam Beşiktaş gruptan çıkabilme adına belki de son kozunu oynayacak. Buna rağmen Avrupa Ligi şansı yenilse bile devam edecek.

Geçen yıl Almanya şampiyonu olan, form düzeyi sürekli yükselen ve forvet hattı son derece tehlikeli olan Wolfsburg'u yenmek çok mu zor?

Kağıt üstünde bu sorunun cevabı birçok kişi için 'evet' gibi gözükse de dün akşamki sonuçlardan sonra benim için durum biraz değişti.

Şu ana kadar Alman liginde kendi evinde oynadığı 5 maçtan 2'sini yenik kapatan, attığı 12 gole karşılık, kalesinde 10 gol gören bir takım Wolfsburg!

Herşeye rağmen orası Wolfsburg Arena, 'Kurtların Evi!', aslında tam bir 'KURTLAR VADİSİ' !

Haftasonunda kendi sahasında Sochaux'ya mağlup olan Lyon, Liverpool'u Anfield'da yıkıyorsa, Rubin Barcelona'da deprem yaratıyorsa, Dinamo Kiev İnter'e soğuk terler döktürüyorsa, Unirea Rangers'ı etekleriyle İskoçya'ya gömüyorsa bu işte bir iş var demektir!
Puan alamayan 4 takım kaldı sadece Maccabi Haifa, Debrecen, Marsilya ve Beşiktaş!

Sanırım artık iyi futbol, gol ve puan görmenin vakti geldi...Kurtlar Vadisi Wolfsburg Arena iyi fırsat!


20 Ekim 2009 Salı

AH BECKHAM VAH BECKHAM

Geçen hafta David Beckham'ın bir pozu çok fena salladı ortalığı. Saçı sakalı birbirine karışmış bir halde karşımıza çıkınca kimse gözlerine inanamadı.

Onlarca yazı yazıldı hatta Armağan bloğu http://futbolmanya.blogspot.com/ 'da 'Beckham seni Derby paklar' diyecek kadar da işi ilerletti.

Sakallı resmini boşverin orjinal olan aslında yukarıda gördüğünüz hali...
Bunun da çok önemli bir strateji ve bilinçli bir hareket olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar sponsoru olan ve bu kadar göz önünde olan bir adamın, böylesine bakımsız diil maça, sokağa bile çıkamayacağını varsayarsak, Beckham'ın bu hareketinin altında bir bit yeniği olduğunu düşünmek gayet doğal.

Ama İngiltere'nin gurur kaynağı bile olsanız, kendinize dikkat etmezseniz dalga kaynağı da olablirsiniz.
İşte geçen haftaki sakallı Beckham'ın İngiltere'de başına gelenler!!!






GÖZÜNAYDIN SVEN

Bazen teknik adamların sadece,bir pazarlama harikası olduğunu düşünüyorum.

Medyadaki eş dostlar, orda burda çıkan haberler, giyim-kuşam ve sadece bir duruştan mı ibaret teknik direktörlük? O yüzden mi müthiş kadroları enteresan sıralamalarda bırakıp istifa edip kaçıp giderler ya da gönderilirler?

Aslında bir türlü nasıl İngiltere milli takımının başına geldiğini ve 5 sene boyunca orada kaldığını anlayamadığım, daha sonra da Manchester City ve Meksika milli takımlarına da hiçbirşey vermeden alt liglere düşüp Notts County'nin başına geçen bir isim Sven Goran Eriksson!

Bazıları şanslı doğuyor, tam ne güzel oh kurtulduk ortalarda uzun bir süre gözükmez derken tekrar piyasaya çıkıyor Sven.

Hem de müthiş bir pazarlama taktiğiyle... İngiltere milli takımını bir İngiliz yönetmeli, Türk milli takımını bir Türk yönetmeli çığlıkları kimi zaman işe yaramasa da, İsveç milli takımını bir İsveçli yönetmeli naraları meyvesini vermek üzere.

Şimdiden hayırlı olsun Sven.

İsveç milli takımından gelen teklif yılbaşı ikramiyesinin kime çıktığını baştan bilmek gibi!

19 Ekim 2009 Pazartesi

AND THE FACCHETTI PRIZE GOES TO...

2006 yılında hayata veda eden İtalya futbol tarihinin büyük isimlerinden eski İnter ve milli takım kaptanı aynı zamanda Milan'ın eski başkanlarından Giacinto Facchetti adına verilmeye başlanan FACCHETTİ ödüllerinin bu yılki kazanan ismi belli oldu.


Bu yıl dördüncüsü verilecek ödülü 2006 yılında bir trafik kazasında kolunu kaybetmesine rağmen futbola dönen Paraguaylı Julio Gonzalez, 2007 yılında Irak milli takımı kaptanı Younes Mahmoud Khalef ve 2008 yılında efsane Paolo Maldini kazanmıştı.


Bu yılın galibi ise sportmenliği, centilmenliği ve İtalyan futboluna katkılarından dolayı Cesare Prandelli oldu.



Mor Menekşelerin karizmatik patronuna tebrikler...

BÜYÜK ARTİSTLER

Kimine göre İngiltere, kimine göre İspanya, benim içinse vazgeçilmez olan herzaman İtalya.

En çok seyircinin İngiltere'de olduğu, rekor fiyatlı transferlerin İspanya'da olduğu bir sezonda İtalya Ligi'nin üçüncü planda kaldığını düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.

Her maç kıran kırana, her maç gollü, her maç kartlı, her maç tartışmalı! Tıpkı dün akşamki Milan-Roma maçı gibi...

Can çekişmekte olan (veteran) Milan ve bu sezona hiçde iyi başlamayan Roma karşı karşıya geldiler.

Maçın fazla detayına girmeyeceğim. Roma tarihi bir farkla ayrılabileceği maçtan 2-1'lik mağlubiyetle döndü evine.

Maçın en önemli olayı benim İtalyan Ligi'ne olan aşkımı birkez daha pekiştirdi. Son derece tartışmalı bir penaltı kararı ve bu kararın sonrasında hakeme koşan Roma'lı futbolcular...

Herbirinin yüzünde ayrı bir şaşkınlık, ayrı bir tebessüm, ayrı bir ifade. Gerçi bu sadece onlara özgü bir durum değil, İtalya Ligi'ndeki her takımın futbolcuları bu yeteneğe bir şekilde sahip oluyorlar. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez orada sadece futbol adına değil aynı zamanda sanat adına da büyük oyunculuk sergiliyor çizmenin futbolcuları.


Arif Erdem'den sonra yeni bir artist yetiştirmekte büyük zorluk çeken Türk Futbolu için örnek alınması gereken bir ülke İtalya!

HELAL SANA DEJAN

Cumartesi akşamı orda burda sıklıkla göremeyeceğiniz bir gol oldu İtalya'da.

Otoritelerin İnter'in puan kaybına kesin gözüyle baktıkları maçtan, 5 gollü muhteşem bir galibiyetle ayrıldı Milano takımı. Hem de Milito ve Eto'nun oynamadığı bir maçta!

Goller içerisinde bir tanesi varki şapka çıkarmamak içten değil.

Duran topların önemli ismi Dejan Stankovic bu sefer gelişine vuruyor ve çok da fena vuruyor.

Kalecinin yolladığı topa orta sahadan o voleyi vurmak her yiğidin harcı olmasa gerek.

Helal sana Dejan!


16 Ekim 2009 Cuma

KADINLARIN EN ZOR DÖNEMİ !

Bu aralar futbol dünyası o kadar ateşli ki gözümüzü başka taraflara pek çeviremiyoruz.

Şöyle bir dönem düşünün; Dünya Kupası Elemelerinde en heyecanlı maçların oynandığı, liglerde derbilerin arka arkaya geldiği, Şampiyonlar Ligi’nde kırılma noktalarının yaşandığı, bunlar da yetmezmiş gibi playstation dünyamızın muhteşem ikilisi Fifa 2010 ve Pes 2010’un arka arkaya piyasaya çıktığı ve FM 2010’un bilgisayarlarımızı işgal etmeye hazırlandığı bir dönem.

Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz her yanımız futbol.

Nefes almaktan, yemek yemekten, gezmekten tozmaktan hatta içmekten daha önemli futbol.

Bu ara hayatta herşey üçüncü ya da dördüncü planda, ilk iki sıra her zaman futbolda...

Noolurdu Pes oynasalardı da gol atınca hareket yapsaydık? Nolurdu FM oynasalardı da oyuncularına transfer teklifi yapıp mutsuz kılsaydık? Nolurdu gecenin köründe Arjantin maçı izleselerdi de biraları tokuştursaydık?

Bir kadın için hayatta bundan daha zor bir dönem olabilir mi?


15 Ekim 2009 Perşembe

DÜNYA KUPASI BEKLENTİLERİ

Dünya Kupası grup elemelerinin sonuna gelindi.Artık Güney Afrika'da kesin boy gösterecek takımlar belli oldu,sadece bunlara play-offlardan gelecek 3-5 takım daha eklenecek.

Bu demek oluyorki tribünlerdeki görüntüler de yavaş yavaş şekillenmeye başladı...
Güney Amerika'dan hasretle beklediğimiz Brezilyalı ve Arjantinli taraftarlar yine yerlerini alacaklar.


Avrupa'dan ise Almanlar güzelliklerini, Hollandalılar eğlencelerini, İtalyanlar sıcaklıklarını ve İspanyollar da ateşlerini tribünlere yansıtacaklar.




Tabii Harry Kewell'ın hemşerilerini de unutmamak lazım...








Bütün bu güzelliklerin bir de tuzu biberi olacak malesef; sarhoş İngilizler...

14 Ekim 2009 Çarşamba

MARADONA'NIN KABUSU

Bu akşam Dünya Kupası elemelerinde tarihi bir maç oynanacak.

Güney Amerika'dan Brezilya,Paraguay ve Şili'nin ardından kupaya katılacak dördüncü ülke belli olacak.

25 puanlı Arjantin deplasmanda,24 puanlı Uruguay'la karşılaşacak.Eğer Uruguay kazanırsa 2010'da Güney Afrika'da ne Messi ne de Maradona olacak.

Peru'yu son dakika golüyle yendikleri maçta inanılmaz sevinç gösterileri yapan Maradona'dan,eğer bugunkü maçla kupaya katılmayı garantilerse kimbilir ne taklalar, ne hareketler göreceğiz.

Peki ama böyle bir maça çıkmadan önceki gece nasıl uyunurki?


13 Ekim 2009 Salı

AH BE DEL SOLAR

1998-1999 yılları arasında Beşiktaşın orta sahasında büyük umutlarla transfer edilmiş,havaalanlarında omuzlarda karşılanmış bir isim vardı JOSE DEL SOLAR.

Nede olsa kariyerinde Celta Vigo vardı,Valencia'dan geliyordu.

O sene 27 maçta görev alıp,1 de gol attı. İstatiklere baktığınızda istikrarlı bir isim gibi gözükse bile oynadığı top vasatın üstüne çıkamadı.

İşte o Del Solar 2007 yılından beri Peru milli takımının başında.Artık Dünya Kupası elemeleri sona eriyor ve Peru 17 maçta 10 puanla grubun son sırasında.Yani artık onlar da önlerindeki maçlara bakacaklar.
Del Solar önümüzdeki maçları görebilir mi bilinmez ama teknik direktörlüğünün de futbolculuğu kadar vasat olduğu bir gerçek.

Ve başka bir gerçek daha; aradan 10 yıl geçse bile bir kulüpte zihniyetler hiç değişmez mi? Ufuklar genişlemez mi?

10 yıl önce DEL SOLAR, 10 yıl sonra DELgado!!!






12 Ekim 2009 Pazartesi

DÜNYA KUPASI DA BENİ GÖRECEK Mİ?

İlk Dünya Kupamla daha önce tanışmama rağmen,ilk hatırladığım Dünya Kupası ’86 Meksika!

Nasıl unuturumki o finali babam Arjantin’i tutuyordu bense Almanya. Finaldeki 3-2’lik mağlubiyetin üzüntüsü hala hafızamda.

90’da İtalya. Herşey bir yana,hiç tanımadığım Schilacci’nin bir anda hayranı oluvermiştim.Maradona’nın gözyaşlarına şahit olmuştum.

94’de Amerika.Anlamsız saatlerde oynanan uykusuz bırakan maçlar.Roberto Baggio’nun tek başına takım oluşu muhteşemdi.

98’de Fransa. Zinedine Zidane’nın tek başına Dünya’ya hükmettiği kupaydı.

2002’de Japonya,Güney Kore.Kendi ülkemin orada olmasının tadına varmaya çalıştım.Yine anlamsız saatlerde işteyken,güçteyken televizyon başındaydım.

2006’da Almanya.Top oynamadan da kupa nasıl kazanılırı gördüm gök mavililerden. Bir de Zidane'nın Materazzi'ye muhteşem kafasını!

Ve 2010 Güney Afrika. Türkiye orda olsa biz de sebeplenicektik orda olacaktık. Neler neler göreceğiz,neler yaşayacağız ama yine televizyon başındayız.

Bu hatırlayacağım yedinci , göreceğim sekizinci Dünya Kupası!

Peki Dünya kupası beni ne zaman görecek?

RESULTANTE IMPORTANTE

Ah sinyor ah...Tutti Per uno Tutti per Terim demiştik olmadı...

Hani amansız demek inatçı demekti? Sürekli demekti?

Hani amansız rakibine diz çökmezdi?


Hani amansız zamana yenilmezdi?


Hani amansız acıyı yenerdi?

Hani amansız kanının son damlasına kadar savaşırdı?

Hani amansızdın Sinyor Terim?




Milano ve Giovanni kucak açtı seni bekliyor.Ben de yeni reklam filmlerini...

9 Ekim 2009 Cuma

TANRI SİZİN YANINIZDA!

Milli takımımız yarın Dünya Kupası elemelerine gidebilmek için kalan son umudu değerlendirmeye çalışacak.

Dünya Kupası kapısı aslında bize kapandı,ışık sadece anahtar deliğinden geliyor. Ama bu bile bizim için bir şans demek! Ve o şansı bile Türk milli takımı değerlendirebilecek güçte...

Euro 2008’de herşey olağanüstüydü.Orada olanlar futbol tarihinde çok ender görülen bir olaydı.Hepsini kabul ediyorum.

Ama benim için Uefa’da çalışırken en etkileyici olay Hırvatistan maçında beraber çalıştığımız Zlatan’ın söyledikleriydi.

Artık penaltı atışlarına gelinmişti Semih’in inanılmaz son saniye golünden sonra.

Penaltılarda da avantajlı hale gelmiştik,Hamit’in atacağı penaltı artık Hırvatistan’ı psikolojik olarak tamamen bitirecekti.

Hamit attı!

Ve sıra Petric’e geldi.İşte tam o anda Zlatan tarihi cümlesini söyledi.

TANRI SİZİN YANINIZDA!


İşte o an...

8 Ekim 2009 Perşembe

RUH ÇAĞIRMA

Avrupa’nın dört bir yanında liglere ara verilmesi,sezona iyi başlangıç yapamayan takımlar için bulunmaz bir fırsat haline geldi.

Hem patronlar,hem teknik direktörler hem de taraftarlar oturup düşünmeli.

Özellikle bütün dünyanın takip ettiği büyük liglerin büyük kulüplerinde sürekli kötü gidişin çözümleri aranırken,sorunun o kadar da zor olmadığı kanısındayım.

Çözüm basit : RUH ÇAĞIRMA!

Peki hangi takımlar,kimlerin ruhunu çağırmalı?

İspanya’da Real Madrid,Barcelona,Sevilla,Valencia kopup giderken arada kaynayan ve bu sezonun en büyük hayal kırıklığı haline gelen Atletico Madrid örneğin.

Bir şekilde Forlan’ı hayata döndürmeleri gerekiyor.Son yıllarda her ne kadar Aguero’nun yıldızı parlasa da Forlan’sız Atletico’nun tadı hiç olmuyor.Çözüm basit acil Forlan’ın golcü ruhu geri çağrılmalı!

İtalya’da bambaşka bir fiyasko var.Belki de önümüzdeki yıl satışı gerçekleşecek AC MILAN.
O kadar acınacak durumdalarki sanki ne yapsalar olmayacakmış gibi geliyor.Ama çözüm sandıklarından daha basit!

Bundan sadece 3sene önce dünyanın en iyi topçusu olarak gösterilen Ronaldinho’nun akıllı ve golcü ruhunu gri çağırmaları gerekiyor.

Almanya’da ise durum tamamen farklı.En önemli golcülerinden biri olan Podolski’yi küstürüp kaçıran ve tek vuruşların en önemli ismi Luca Toni’yi yedek kulübesine mahkum eden Bayern Münih başarısızlığa mahkum gözüküyor.

Ama çözüm onlar için de çok basit.Luca Toni’nin golcü ruhunu geri getirmek.Aksi halde Toni kendini İtalya’ya götürecek ilk uçağı Münih’e getirtebilir!

Hatta şimdiden devre arası için bomba transferin Toni’nin Milan’a gitmesi spekülasyonunu başlatabilirim.

Ve Türkiye...Herkesin malumu Beşiktaşın durumunu anlatmama gerek yok.Ama çözüm de o kadar basit ki; bişeyler yapılmalı ve acil olarak Nihat Kahveci’nin golcü ruhu geri çağrılmalı.
Hele hele önlerinde Kasımpaşa(!) maçı varken! Beşiktaş’ın kaostan çıkışının tek yolu bu.

Hangi ligde olursan ol,eğer golcülerini formda tutarsan kazanırsın.

Kazanmak için golcülerin ruhlarını kaybetmelerine hiçbir zaman izin verme!

GÖKÇEK'SİZ YILIN TADINI ÇIKARIN

Ankaraspor sonunda düştü! Uzun zamandır hasretle beklediğim karar sonunda çıktı.

Turkcell Super Lig'de olmasını,daha doğrusu futbol dünyasında olmasını bir türlü anlamadığım 2 takım bulunmakta;Ankara BB ve İstanbul BB.

Sevindirecekleri seyirci kitleleri olmamasına rağmen, ekonomik sıkıntıları bulunmadığı için averajın üstünde futbolcularla,orta seviyeli futbol oynayıp,ligde sürekli tutunabilen takımlar bunlar.

Yani her sene farklı illerden gelebilecek takımların haklarını gaspeden takımlar!

Bir lig düşünün belediye takımlarının yerinde, Karşıyaka, Adanaspor, Sakaryaspor,Rizespor,Samsunspor,Mersin İ.Y gibi takımlardan herhangi biri var.

O zaman aslında gerçek bir Turkcell Super Lig olmaz mı?

Ankaraspor malesef geçici olarak ligden uzaklaştırıldı.Eminim Melih Gökçek hırsından sinir krizleri geçiriyordur ve bu takımı tekrar lige çıkartmak için herşeyi yapacaktır.

Keşke karar ligden düşürülmesi yönünde değil futboldan literatürüden düşürülmesi şeklinde olsaydı.Geçici çözümlerin ne kadar akıllıca olup olmadığını 2 sene sonra göreceğiz.

Ama en azından Gökçek’siz bir ligin tadını bu sene doyasıya çıkaralım!

Darısı İstanbul BB’nin başına...

5 Ekim 2009 Pazartesi

10'DA 10 OLURSA NOOLUR?

Fenerbahçe haftasonunda kendi rekorunu kırmayı başardı ve böyle bir haftada ezeli rakibi ilk mağlubiyetini aldı.

Şu anda hem Galatasaraylılar hem de Fenerbahçeliler eminimki 9. haftayı değil tamamen 10.haftayı düşünmeye başladı.

Özellikle Fenerbahçeliler 10’da 10 hayalleri kurarken, onların hayalleri Galatasaraylıların kabusları anlamına geliyor.

6-0’ın üzerinden yıllar geçsede farkındaysanız alınan diğer galibiyetlerden ya da şampiyonluklardan kimse bahsetmiyor. Herkesin aklında hala 6-0 var!

Aslında bu 6-0’ın sansasyonel bir sonuç olmasının dışında, bir pazarlama harikası olduğunu unutmamak gerekiyor.

İşte tam bu noktada insanın aklına şu soru geliyor; ya 10’da 10 olursa?

Hazırlanacak türlü türlü tshirtleri,her yere yapıştırılacak özel stickerları,10 numaralı(!) formaları ve bilimum malzemeleri hayal bile edemezsiniz.

Fenercell için bile inanılmaz bir ilham kaynağı olacaktır.10’da 10 tarifesi çıkartırlarsa sakın şaşırmayın.

Taraftar 6-0’ın simgesini değiştirip 10 parmak işaretine dönecektir.

Aslında paha biçilmez olan yıllarca bunun üzerine dönecek geyikler olacaktır!

Ama ya 9’da 9 olarak sonlandırıp ilk mağlubiyeti veren Galatasaray olursa?

3 Ekim 2009 Cumartesi

FİRST LADY'NİN RUH HALİ!

Cumartesi akşamı İnönü Stadı'nda olanlar sanırım uzun süre konuşulacak!Belki Beşiktaş'ın performansı,belki Yıldırım Demirören'e karşı yapılan protestolar,belki de Mustafa Hoca'nın tercihleri...

Benim için hiçbirinin önemi yok...106 yıllık Türkiye'nin en köklü kulübünün First Lady'sinin o akşamki hali uzun bir süre aklımdan çıkmayacak!

Geçen sezon Mustafa Hoca'nın şampiyonluğu armağan ettiği Revna Demirören Cumartesi akşamı belki de hayatının en zor akşamını yaşadı.

Binlerce kişi hep bir ağızdan eşinizi protesto ediyor,bazen küfürler savuruyor ve siz orada dimdik durmaya çalışıp kimi zamanda alkışlarla protestoları protesto ediyorsunuz!

Moralinin çok bozulduğu her halinden belli olsa da,her ne kadar gözleri dolsa da,boğazı düğümlenip tek kelime bile edemese de Revna Demirören gerçek bir Beşiktaş taraftarı ve mükemmel bir eş olduğunu birkez daha kanıtladı.

Diğer kulüp başkanlarının eşlerini bir gün herhangi bir yerde gördünüz mü bilmem ama Revna Demirören sadece 106 yıllık en köklü kulübün değil Turkcell Süper Ligi'nin tek ve gerçek FIRST LADY'sidir.

2 Ekim 2009 Cuma

NUMARALAR AŞAĞIYA

Turkcell Super Lig’de bu sezon uygulanmaya başlanan bir uygulamaya fena halde takılmış durumdayım.

Futbolcu isimlerinin numaranın altına inmesi konusu.

Bunun ne kadar yanlış bir karar olduğu konusunda sayfalarca yazabilirim ancak kısaca şunu söylemek lazım,acaba bu kararı verenler haftaiçindeki Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’ni izlemişlermidir?

Futbolcuların kollarındaki ‘RESPECT’ armasının anlamını sadece tek yönde mi algılamaktadırlar?

Eğer bu bir oyunsa değerli olanın oyuncu olduğunun bilinmesi gerekir.Sizce Gerard’ın isminin numarasının altında durması mı Liverpool’a daha çok değer katar?

Ligimizin marka değerini yükseltmeye çalışanlar

Roberto Carlos,Elano,Harry Kewell,Milan Baros gibi isimlerin ismini bu yüzden mi saklamaya çalışmaktadır?

Gerçek futbolcuların ismi gerçek futbol liglerinde numaranın üstünde yazar!