28 Haziran 2011 Salı

DÜNYA'NIN EN İYİSİ Mİ?

Futbol heyecanı liglerde sona ermişken, sanal dünyada da koskoca bir sezon geride kaldı.

EA SPORTS'un bütün sezon boyunca gerçekleştirdiği FIFA INTERACTIVE WORLD CUP'11 finali bu sezon Los Angeles'da yapıldı.

Sezon içerisinde Türkiye sıralamasında bulunmuş ve zamansızlıktan alt edemediğim bir çok isim sebebiyle de finallere kalamamıştım.

İşte tüm Dünya'dan çıkan 16 ismin katıldığı final heyecanın detayları.




Bütün bunların dışında bir de final maçı var tabii ki.

Finalde Francisco Cruz(Chelsea) ve Javier Munoz(Real Madrid) karşılaşırken maçın galibi 4-1'lik skorla Cruz oluyor.

Final maçının tümüne baktığınız zaman Fifa'da en sevmediğim oyuncu tarzının Cruz olduğunu söyleyebilirim.

Beyefendi önümüzdeki sezon Fifa'nın Zürih'de düzenlediği ' Yılın Futbol' ödüllerine katılıp en iyilerle tanışacak bunun üstüne de cebine 20.000 dolar indirecek!

Genelde topu çevirmeye çalışan, kendi yarı sahasında bekleyen, oyunu sıkan ve özellikle öne geçtikten sonra da vakit geçirerek bütün zevkinizin içine eden bir oyun tarzı bu.

Yani bizim CALL OF DUTY oynarken 'soteci','camper' diye nazikçe küfür ettiğimiz oyuncuların FIFA versiyonu!!!

Her ne kadar final maçını gördükten sonra ben bu ikisini de alt ederim desem de bazen şans böyle adamların yanında da olabiliyor.

Bir de şu açıdan bakmanız lazım, eğer 30'lu yaşlara geldiyseniz artık online oyun oynarken karşınızdaki bebe jenerasyonun neye benzediğini görmeniz için iyi bir fırsat bu final maçı!

Şampiyon Cruz gerçekten DÜNYA'NIN EN İYİSİ Mİ?

27 Haziran 2011 Pazartesi

BU SU HİÇ DURMAZ

River düştü!

Olmaz denilen şeylerin futbolun içinde gerçekleşmesinden seviyorum bu sporu...

Yılların dev kulübü de bu hallere düşer miydi?

River tarihinin en kötü sezonunu tarihinde ilk kez küme düşerek tamamlayınca ortalık epey bir karıştı doğal olarak...

Aslında bu hissi bu sene en iyi anlayabilecek olanlar Galatasaraylılar.

Çünkü eğer düşen takımlardan bir ya da ikisi biraz daha potanın içinde olabilseydi bir sürpriz de biz yaşayabilirdik bu sene.

Riverlılar üzülmekte haklılar ama unutmasınlar BU SU HİÇ DURMAZ..!

22 Haziran 2011 Çarşamba

AKLIN YOLU BİR

Yaz sezonu bizim için henüz başlamışken, futbolcuların artık son tatil günlerini yaşıyorlar.

Geçen yıl bir çılgınlık yapıp atlayıp gittiğim Hırvatistan adaları macerasından döndüğümde epey bir kendime gelememiştim.

Bu sene de gidebilmek için fırsat kollarken, favori mekanımdan elime yeni bir resim ulaştı!

Futbolcular arasında belki de en haylazı, en alemcisi olarak bilinen Mario Balotelli tıpkı geçen sene benim yaptığım gibi bu sene Pag Adası'nı tercih etmiş.

E tabi AKLIN YOLU BİR!

Eğer oraya gitmişsen mutlaka Papaya'da takılacaksın...

Mario da öyle yapmış, almış yanına sevgilisi Raffaela Fico'yu vermiş pozunu...

Eğer yolunu oralara düşürmek isteyen olursa her türlü desteği sağlarız :)

Ha bu arada geçen seneki Armin Van Buuren'li, Calvin Harris'li, Ferry Corsten'lı, Freemasons'lu, funkerman'li festival hayatta unutulmaz...

21 Haziran 2011 Salı

2008'DEN 2012'YE

Euro 2008'den geriye kalan çok anı var.

Bu anıların yaşamasındaki en büyük paylardan biri ise turnuvanın resmi marşı oldu yıllardır.

Yapılan onca çalışma ve emek içerisinde sürekli kulağımızda çınlayan Rollo Armstrong'un tema müziği o kadar iyiydi ki hala dinlediğim de aynı tadı alıyorum.

İşte o tema müziğine büyük bir onur verildi.

Önümüzdeki yıl gerçekleşecek olan Euro 2012'de de Rollo Armstrong'un aynı parçası kullanılacak.

Bu arada ufak bir hatırlatma, Rollo Armstrong'da kimdir diyenler için, kendisi Faithless'ın şarkılarını yapan ve üyelerinden biri olmasının yanı sıra meşhur Dido'nun da abisi!

2008'DEN 2012'YE geçtikten sonra artık sadece benim için değil tüm futbol camiası için bu parça kesinlikle bir klasiktir!

20 Haziran 2011 Pazartesi

DÜN BOBO, BUGÜN BEBE, YARIN BABA?

Bir garip transfer sezonu yaşanıyor Beşiktaş'da.

Daha sezon bitmeden başlayan spekülasyonlar, bu dönemin Beşiktaş için çok enteresan bir yaz olacağını gösteriyordu.

Forlan'la başlayan hikaye Etoo'lara kadar uzanmışken bir de baktık ki şapkadan tavşan çıkarmalar başladı!

Ve bir gün ansızın bir başka Portekizli daha siyah-beyaz formanın sahibi oldu.

Şimdiden buraya yazıyorum, önümüzdeki sezon Beşiktaş'ın devre arasında ilk yapacağı transfer mecburen bir santrafor olacaktır!

Geldiği günden bugüne kadar Beşiktaş'ın en istikrarlı golcüsü olan Bobo'nun sözleşmesinin yenilenmemesini çok iyi anlayabilirim ama sadec bir yere kadar!

Bobo'nun sözleşmesini yenilemeyip onun yerine Bebe'yi alacaksan orada bir duracaksın!

Hem oyuncuyu kiralıyorsun, üstüne Manchester'a 1 milyon euro veriyorsun, hem de sezon sonunda onu yine Manchester'a gönderiyorsun!

O zaman insan soruyor Bobo'nun suçu ne diye...

Enteresan bir yaklaşım, enteresan bir politika...

Yarın bir gün eğer beni ' Ünlü menajer David Aames' diye gazetelerde görürseniz şaşırmayın, çünkü bu işi en alakasız kişilerin yaptığını ve kazandıkları paraları görünce insan kendi kendine neden ben de yapmayayım diye soruyor!

Bir de kulüp açısından düşünün, tam üç sene önce 150 milyon TL olan borç, olmuş size 320 milyon TL...

Ne diyim dün Bobo'yu, bugün Bebe'yi alan yarin Baba'yı almaz mı?

ADAM MUTLU

Zorla güzellik olmaz, görmüyor musunuz ADAM yerinde gayet MUTLU!

17 Haziran 2011 Cuma

GERÇEK AŞK NEDİR Kİ?

Bu aralar kendime en çok sorduğum sorulardan biri haline geldi; GERÇEK AŞK NEDİR Kİ?

Etrafta dönen oyunları, kovalamacaları, ilişkileri gördükten sonra insan kendi kendiyle olduğu anda aslında ne kadar temiz kaldığını düşünüyor!

Meğerki aşkın karşılığı artık bizim bildiğimiz gibi değilmiş!

Çünkü futbolun aşkı artık paraya yenik düşmüş durumda!

Bundan yaklaşık 4 hafta önce Forlan Beşiktaş'da haberleri atılmış, kesin anlaşma imzalandı sözleri açığa çıkmışken dün gelen bir haber gündeme bomba gibi düştü.

Bir başkan düşünün sabahtan özel uçağına atlıyor ve Avrupa'nın sayılı kulüplerinden biri olan Atletico Madrid'in yarısını Galatasaray'a transfer ediyor ve bunlardan biri de Beşiktaş'a transferi söz konusu olan Diego Forlan!

Bizim zamanımızda böyle değildi aşklar...

Transfer dönemi geldiğinde kulübüne bağlıydı gençler.

Ne olacak sözleşmen dendiğinde gidilir kulüp binasında boş mukaveleye imzalar atılır tatile çıkılırdı.

Ya şimdi?

Profesyonellik adı altında futbolda dönen saçma sapan oyunlar aslında bir aşkın yok oluşu değil mi?

Bugün o ruhu kaybedenler, yarın bir gün ihtiyaçları olduğunda satılmış ruhlarını kaç paraya nasıl geri alacaklar?

O yüzden değil mi ki sonsuza kadar Metin'ler, Ali'ler, Feyyaz'lar, Cüneyt Tanman'lar, Oğuz'lar, Aykut'lar hep gerçek aşıklar olarak kalacaklar?

O yüzden değilmi ki Tanju Çolak gibi Tümer Metin gibi aşklarını paraya satanlar hep ortada kalacaklar ve kimseye yaranamayacaklar!

Dünya'nın en önemli futbolcularından Diego Forlan olsan, hadi Beşiktaş'a gelmedin 'Atletico'dan ayrılamayacağım' desen ve sonra Galatasaray'a imza atsan sayımız az da kalmış olsa bizim gibi futbolseverlerin yüzüne nasıl bakacaksın?

Kimse kusura bakmasın, yeri geldiği zaman stadlarda alkışladığım rakip futbolcuları, ya da burdan yazıp sevgimizi gösterdiğimiz usta kramponları bazen ben bile tanıyamıyorum.

Sanırım ucundan kıyısından da olsa ben 'bu işten' anlamıyorum...

BİR WEMBLEY'İM BİLE YOK

Bu yılki Şampiyonlar Ligi Finali'nin hemen ardından Almanya'da Münih'e taşınan final heyecanı 2013 yılında tekrar Ada'ya dönecek!

İstediği sebebi öne atsın Uefa ama iki yıl içinde aynı ülkeyi bırakın aynı stada Şampiyonlar Ligi Fİnali'ni vermeleri bütün Avrupa'daki futbolseverlerin hayatından çalınmış bir yıl olmayacak mı?

BİR WEMBLEY'iM BİLE YOK anlıyor musun? Hadi gülümse...

14 Haziran 2011 Salı

HAPPY BIRTHDAY DAVID AAMES


14.06 HAPPY BIRTHDAY DAVID AAMES...

13 Haziran 2011 Pazartesi

EL FATİHA

Seçimleri de atlattık.

Türkiye bu sabah yeni bir sabaha uyandı.

Bu seçimlerin sonuçlarını her alanda göreceğiz ama bu sayfayı ilgilendiren konuya bir bakmak lazım.

Dünkü seçimlerin ilk artçı depremini tabii ki futbolda yaşayacağız!

Mahmut Özgener, rahmetli büyük başkan Hasan Doğan'dan aldığı bayrağı kısmen başarılı taşısa da bu seçimlerde durumu hiç iç açıcı durmuyor.

Türk Futbolu'nun durumu içler acısı bir hal almışken , ortalık bu kadar kirli ve edepsizken, her ne kadar iyi işler yapmaya çalışsa da şu anki yönetimin yaptığı hataları da unutmamak lazım.

TFF seçimleri bu kadar yaklaşmışken de haliyle adaylar da yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Mahmut Özgener'in yanı sıra Mehmet Ali Aydınlar'ın yaptığı hamleyi gördükten sonra esas şaşırtıcı ya da aslında yavaş yavaş doğal hale gelen bir adaylık daha çıktı bugün ortaya; Göksel Gümüşdağ!

Göksel Bey'in bu hamlesinin zamanlaması çok önemli!!!

Şu anda İBB başkanlığını ve Kulüpler Birliği Başkan Yardımcılığı'na devam eden Göksel Bey, dünkü seçimlerin sonuçları daha fırından yeni çıkmışken adaylığını koyuverdi.

Futbolun şu anki halini bakıp beğenmeyenler yarın siyaset bu konuyu da ele geçirince ne yapacaklar?

Her şey o kadar planlı programlı ki biz sadece hariçten gazel okuyoruz.

Kimse bana Göksel Bey'in bugün adaylığını açıklamasını tesadüf olarak anlatamaz.

Hatırlarsınız Murat Aksu Beşiktaş'a adaylığını koymuş ve Yıldırım Demirören kazanmıştı. Orada aslında 'denize düşen yılana sarılır' oldu!

O gün de Yıldırım Başkan'ın karşısına Murat Aksu dışında herhangi bir aday çıksa kazanabilecekken, sırf siyaset Beşiktaş'a girmesin diye insanlar bir kez daha Demirören demişti...

Şimdi de Türk Futbolu'nun önünde benzer bir sınav var.

Türkiye'nin en büyük rantlarından birinin ihalesi nasıl sonuçlanacak bilmiyorum ama ben şimdiden Türk Futbolu'nun ruhuna EL FATİHA okuyorum...

8 Haziran 2011 Çarşamba

DELİ İBRAHİM

Bundan iki sezon önce Beşiktaş son maçında şampiyonluğu Denizli deplasmanında alırken çok büyük bir olay yaşanmıştı.

Oyuna son anlarda girmekte olan Deli İbrahim'e Mustafa Denizli'nin jestiyle kaptanlığı geri verilmişti.

Dün benzer bir olay bir başka DELİ İBRAHİM için yaşandı!

Oyuna 24. dakikada dahil olan ardından üç gol atıp bir de muhteşem asist yapan İbrahimovic'e kaptanlığı maç sırasında geri verildi!

Demek ki Türk'de olsa İsveçli de olsa Deli İbrahim her yer de Deli İbrahim!!!

SEZONUN ADAMI!

Koskoca bir sezon geride kaldı.

Almanya'dan İngiltere'ye, Türkiye'den Portekiz'e kadar tüm Avrupa'yı etkisi altına alan futbol heyecanı kısa bir ara yaşamaya başlamışken sezon değerlendirmesi yapmakta fayda var.

Aslında uzun uzadıya anlatmak yerine kısa yoldan pat diye söylemek daha akıllıca.

Onca topçu onca performans arasında 2010-2011 sezonunda beni en çok kim etkiledi, en iyi kim oynadı diye kendime sorduğumda karşıma ne Messi, ne Ronaldo çıkıyor!

Benim için bu sezonun da en başarılı takımı Barcelona olurken, tabii ki Barcelona'nın kaptanı da en değerli adam oldu...

Daha lig başlamadan oynanan İspanya Süper Kupası maçında canlı canlı izlediğim Xavi zaten daha en başında beni büyülemişti.

Oynadığı top ve yaptığı asist beni benden alırken Barcelona onun sayesinde İspanya Süper Kupası'na sahip olmuştu.

Bana kalırsa bu sezonun en iyi asisti de Xavi'nin bu attığı pas oldu...



Aynı Xavi sezonu başladığı gibi bitirdi.

Şampiyonlar Ligi Finali'nde ilk golde Pedro'ya sağ ayağının dışıyla yaptığı asiste sadece şapka çıkarılır!



Sezonu üç kupayla kapatan Barcelona'nın kaptanı Xavi benim için bu SEZONUN ADAMI!

6 Haziran 2011 Pazartesi

GÖLGEDE AYNI

Bir garip maç yaşadık Cuma akşamı.

Yine öldük öldük dirildik, yine kılpayı kurtulduk...

Hayatımda gördüğüm en kısmetli, ballı, şanslı mucizevi takım Türk Milli Takımıdır!

Yaklaşık iki haftadır kampta olan futbolcuların sahaya çıktığı andan itibaren o ürkek ve anlaşılmaz korkakça hareketleri sebebiyle az daha bir turnuvayı daha kaçırıyorduk.

Bazen düşünüyorum bu işler nasıl işler diye!

Dünyanın en elit, kariyerli, önder hocalarından birini bu takımın başına getiriyorsun, büyük beklentilerin var, grubun en kritik maçı geliyor, kadroya bakıyorsun ve kendinden şüphe etmeye başlıyorsun!

Örneğin bütün sezon boyunca oynamamış bir Çağlar'ın sol bek, Kazım'ın forvet oynadığı bir milli takımı kabul etmek mümkün değil!

Attığımız golde Arda'nın ayağına top atmasını bekleyip koşu yapmayan, golden sonraki yüzde yüzlük pozisyonda hemen yanında bulunan ne Burak ne de Arda'ya pas verme gibi dünyanın en basit işini yapamayan bir Kazım benim için artık Colin Kazma Kazım'dır!

Belçika bu kadar pozisyonu harcarken şansımız bizi korurken, bir de Leekens'in Hazard'ı oyundan çıkarması balın kaymağı olmadı mı?

İşte böyle durumlarda bazen o saçma hareketi yapana değil de onu oynatan adama kızmaya başlıyorum!

Hiddink'in geldiğinden beri mantalite olarak bu oyunculara en ufak bir şey katmadığını düşünürsek bence artık orda kalmasının da pek bir anlamı kalmıyor.

Bugün Şenol Güneş'i, Fatih Terim'i, Mustafa Denizli'yi yerden yere vuranlara sormak lazım, neden sesiniz Cuma günkü kadroya çıkmadı? Neden hepiniz sadece adamın Chelsea'ye gidip gitmeyeceğiyle ilgilendiniz?

Bu takım değil mi Azerbaycan'a yenilen? Bir maç eksiğimizin olması bir avantaj gibi dursa da şu milli takımın her maçını kazanabileceğinin garantisini kim verebilir?

Kulübede Hiddink'de otursa, siz de otursanız, ben de otursam bir şey farkeder mi?

Kulübe karanlık, orda kim var gözükmüyor, Hiddink'de olsa ben de olsam herkes GÖLGEDE AYNI!

1 Haziran 2011 Çarşamba

BEBELERE EMZİK

Ne zamandır yazmayı düşündüğüm bir türlü fırsat olmayan konuyu anlatmanın vaktidir bugün.

Bildiğiniz gibi henüz sezon sona ermişken Nuri Şahin ve Hamit Altıntop gibi milli takımımızın önemli oyuncuları devşirme Mesut'un yanına Real Madrid'e transfer oldular apar topar.

Nuri özellikle Bundesliga'ya damgasını vurmuş bir topçu olarak bu sezon büyük bir transfer yapmalıydı ama sandığımdan daha da büyüğünü patlattı ve Madrid'in yolunu tuttu. Bunu bir şekilde kabul edebilirim ama kabul edemediğim bir şey var o da Hamit'in transferi.

Özellikle devşirme Mesut'un önce Bundesliga ardından Dünya Kupası'yla gösterdiği performans ona Real'in kapılarını açarken, onun açtığı kapıdan Nuri'nin de geçmesi biraz sürpriz olsa da akla yatabiliyor.

Tam bu noktada olay Hamit'de kilitleniyor.

Milli takımın Euro 2008 başarısından sonra performansı giderek düşen ortadan kaybolan futbolcuların arasında ayakta kalan yegane isim belki de Hamit oldu.

Ancak o da bu sezonu hem sakatlıklar hem de Van Gaal'in oynatmamasıyla sadece 11 maçta ilk 11'de başlayarak kapattı.

Zaten Bayern'in yaşadığı hayal kırıklığı sezon da ortada.

İşte böyle bir Bayern'den Jose Mourınho'nun ala ala, Hamit'i alması bu sezonun en büyük transfer yanlışlarından biridir bana kalırsa.

Gözünüzü kapatın, hangi takımın başında olursanız olun, Bayern'den ilk alacağınız topçu kim olur? Hamit mi? Hiç sanmıyorum!

Ribery, Robben, Lahm, Schweinsteiger ve diğerleri dururken neden Hamit?

Nasıl bir transfer bu Jose?

Hatırlayın Jose'nin sezon içerisinde 'Mesut asosyal ve Khedira dışında kimseyle görüşmüyor' sözlerini.

İşte bu yüzden Mesut'un ve daha henüz bıyıkları yeni terlemiş Nuri'nin yanına BEBELERE EMZİK misali geçerli bir sebeple Hamit'i istedi peki ama Hamit neden bu işe ok verdi?


Aranızda şimdi ne yani Real Madrid seni isteyecek ve gitmeyecek misin diyenler olabilir!

Eğer iyi ve akıllı bir futbolcuysan gitmeyeceksin! Gerçekten futbol oynamak istiyorsan kesinlikle gitmeeyceksin!

Şöyle bir düşünün Hamit sağ kanatta Sergio Ramos'u ve yedeği Arbeloa'yı kesip orada mı oynayacak? Gago'nun bile kadroya giremediği orta sahada Lass'ı ya da Xabi Alonso'yu mu kesecek? Yoksa sağ açıkta Di Maria, Mesut gibi isimlerin formasını mı alacak?

Kısaca bence Hamit bütün sezon Madrid'de bir güzel yatacak, Mesut'la Nuri'nin gönlünü hoş tutup abilik yapacak!

Gerçi bu sezonun sonlarına doğru Camp Nou'da canlı canlı izlediğim Barcelona-Espanyol maçında sahanın en kötüsü olan Maria Callejon'u Espanyol'dan alan Jose Mourinho'yu anlamak mümkün değil ve bu yaptıkları sezon boyunca burnundan fitil fitil gelecek, benden söylemesi!

Galiba bu işi ucundan kıyısından azıcık da olsa bilmiyoruz!

Ne olurdu Hamit gelseydin Beşiktaş'a oynasaydın paşa paşa!