10 Ekim 2012 Çarşamba

AUUCHHHH

Futbol için ölebilecek insanlar tanırım.

Ölmeye ölmeye geldik diye tezahürat yapanları da.

Ama bazı anlar varki insan ölmekten beter olabiliyor.

Haftasonunda oynanan Hannover 96 - Borussia Dortmund maçı 1-1 sona erdi.

İlk yarının sonlarında ise öyle bir olay oldu ki, inanın izlerken ben o acıyı hissettim.

Dortmund'lu Lukasz Piszczek golü çıkartıyor ama bundan sonra geceleri çıkartabilir mi orasını bilemem!

Geçmiş olsun Lukasz, gördükçe AUUCHHHH diyorum...


9 Ekim 2012 Salı

ÇIK ARTIK HAYATIMDAN

Beckham yüzünden artık hayattan soğuyacağım.

Bir adam düşünün iç çamaşırımızdan konuştuğumuz telefona, dört yılda bir izlediğimiz canımız olimpiyattan açlığımızı gidersin diye uğradığımız hamburgerciye kadar her yerde.

Bu konuda kimi suçlasam bilemiyorum.

Kurumsal şirketlerin başındaki gerizekalı dahiler mi, yoksa onlara harika bir fikrimiz var diye projeler sunan coolluktan kısmi felç olan reklamcılar mı!?!

Cantona'nın anlamına anlam kattığı 7 numaralı kırmızı şeytani formayı sırtına geçirdikten sonra Ada'da yaptıklarına saygım sonsuz, ancak sonrasını düşününce insanın Birleşmiş Milletler'e başvurası geliyor.

2003'de Real Madrid'e geçtikten sonra futbolcu olarak bitmiştir benim için Becks.

Hele hele 2007'de Madrid'den gidişinden sonra tarihteki bir yapraktır sadece.

37 yaşında ve hala direniyor.

Düşünün Manu'dan ayrılalı tam 10 sene olmuş, milli takımda başarısı yok ama hala göz bebeği, göz nuru.

Birileri şu reklamcılara anlatmalı, efsane her zaman olmaz, olunmaz, olamaz!

Dünya spor tarihindeki en büyük marka Michael Jordan'dır ve gerçek efsanedir, okullarda ders diye okutulmalıdır onun tarihi. Bir sporcu bir markayı temsil edecekse örnek alınmalıdır ondan.

Eğer mutlaka futboldan birileri olmalıysa reklamlarda, bir ara uğrasınlar bana, onlarca yetenekli futbolcuyu oynatalım reklamlarında.

Ama artık bitsin bu kabus Beckham, ÇIK ARTIK HAYATIMDAN.

17 Eylül 2012 Pazartesi

4 + 4 + 4

Bildiğiniz gibi bugün okullar açıldı.

Bir yandan yeni bir eğitim yılına girerken diğer taraftan da yepyeni, nurtopu gibi bir eğitim sistemimiz oldu.

Atatürk'ün 1900'lü yılların başında gösterdiği vizyonu, 2012'de aradan 100 yıl geçmesine rağmen göstermeyi beceremeyenlerle dolu ülkemizde aslında bu yeni sistemin nasıl ve nerde olması gerektiğini gösteren çok iyi bir örnek var elimizde; Atletico Madrid!

Bundan yaklaşık 3 hafta önce kendi sahasında Athletic Bilbao ile karşılaşan Madrid'in gerçek delikanlıları, Uefa Europa League Kupası'ndan sonra bir kez daha Bask bölgesini hüzne boğmuştu hem de 4 golle.

Ardından Süper Kupa için son Monaco seferini yapıp, Şampiyonlar Ligi tesadüfi şampiyonu Chelsea'yi de top göstermeden 4'lük yapıp evlerine gönderdiler.

Ve eğitimin son kısmı da dün akşam tamamlandı...

Vicente Calderon'da Rayo'yu önce 4'leyip sonra bıraktılar mevzuyu...

Uzun lafın kısası Atletico Madrid bize 4+4+4 eğitim sisteminin nasıl olmasını gösterdi, olacaksa böyle bir sistem futbolda olsaydı dedirtti...

Görünen o ki Simeone iyi eğitmiş çocukları; önümüzdeki Hapoel deplasmanı ve evdeki Valladolid maçları da 4'lüklerle dolu olursa sakın şaşırmayın.

Biz hala kendimizi eğitmeyi becermeyi bırakın, eğitim sistemimizi bulamamışken, hayatın ince detaylarında insanlar ne sistemler buluyorlar!

11 Eylül 2012 Salı

SINIR HAREKATI

Gönül isterdiki Cuma akşamı oynanan Hollanda maçı için yanılalım ve galip gelelim.

Kariyerindeki en büyük başarısı İBB ile büyük takımlara karşı başarılı kontra atak futbolu oynatmak olan Abdullah Avcı, varolan tek yeteneğini de sahaya yansıtamayınca sonuç kaçınılmaz oldu.

Halbuki aklın yolu birdir ve futbolun değişmeyen kuralları vardır, tıpkı Cuma günü yazdığım kadro gibi...

Peki ya önümüz aydınlık mı?

Sorunun cevabını vermek çok zor. Bu akşamki maç aslında milli takım için ya tamam ya da devam maçı olacak.

Neden mi?

İlk maçında bizi mağlup eden Hollanda Macaristan deplasmanından galibiyetle döner, ilk maçında deplasmanda galip gelen Romanya, Andorra'yı gole boğar, ve iş bizimkilere kalır.

İlk iki maçta 6 puan yapan iki rakip ve bu sıralarda bizim kaybedeceğimiz 2 ya da 3 puan, henüz ikinci maçta 2014'ün o güzelim Brezilya yolunun kapanması anlamına gelir.

Kusura bakmasınlar bu yolun sonunda ışık pek gözükmüyor beyler!

Yıllardır devam eden, favoriyle ilk maç oynayalım, son maçta nasılsa onlar garantilemiş halde gelirler rahatça yenelim psikolojisinin ne kadar aptalca olduğunu yıllarca gördük!

Son elemelerde Almanların bizi nasıl 3'lediğini unutmayın!

Aynı durum bu elemeler için de geçerli; ilk maçı favoriyle oynayıp yolun başında işi riske atıyorsunuz.

Peki ya Romanya? 

İlk maç deplasmanda zayıf Estonya, sonra içerde Andorra, alınan 6 puan, kazanılan özgüven ve karşınızda bundan sonra stresli, eli ayağı titreyen, beraberlikle dahi ayrılsanız avantajlı olacağınız rakipler!!!

İşin gerçeği şu; bu akşamki maç Milli Takım için psikolojik bir sınırdır!!!

Bakalım gerçek hayatta olduğu gibi futbolda da SINIR HAREKATInda başarısız mı olacağız... 

7 Eylül 2012 Cuma

KAÇAN BALIK

Çok değil sadece 2 ay öncesine geri dönün! 

Avrupa'da futbol ateşi yanarken bizler evlerimizde oturmuş kimimiz İspanyol, kimimiz İtalyan, kimimiz Alman olmuştuk... 

Bir balık kaçmıştı o zaman hem de KAÇAN BALIK çok büyüktü. 

2002 Dünya Kupası başarısından sonra kaçırılan bir Avrupa Şampiyonası ve bir Dünya Kupası daha vardı hatırlarsanız ve 2008'de Avrupa Şampiyonası'nda gelen başarı bizleri 2010 ve 2012 turnuvalarından uzaklaştırdı. 

Eskiden matematik sınavlarında sorulurdu bu tarz seriler; mesela 'yukarıdaki dizilişin ardından Türkiye'yi 2014'de ne bekliyor' diye! 

Seriye kanacak olursak 2014 Dünya Kupası Türkiye'nin turnuvası olacak gibi duruyor! Ama bir de gerçekler var... 

Ülke futbolunun geçen yıl yaşadığı büyük sarsıntı zaten kağıttan kaplan olan kulüplerimizi yerle bir etti. 

Geçen sezonun radyasyonu bu seneyi de etkiledi ve daha sezon başında sadece iki takımımız Avrupa'da kaldı. Aslına bakarsanız Fenerbahçe'de Avrupa'dan elenmiş sayılır eğer statü öyle olmasa, ya da Galatasaray da pek ayakta kalamazdı belki de direkt olarak katılmasa! 

Tam da böyle bir durumun ortasında Hollanda deplasmanının başımıza gelebilecek en kötü durum olduğunu düşünüyorum. 

Avrupa Şampiyonası'nın en büyük hayal kırıklığı bunun tedavisini kendi evinde yapmak isteyecektir ve yapacaktır. 

Milli Takımın başında olmasına şaşırdığım, bir futbol başarısı bulunmayan ama fırsatlar ülkesi Türkiye'de her şeyde olduğu gibi futbolda Abdullah Avcı'nın da A milli koçu olması normal. 

Ama takımın ilacı Abdullah Avcı değil en azından kariyeri bu işin çok altında!

Benim kadrom bu akşama ne olur? Formatım 4-5-1, 11'im : Kalede Tolga, sağ bek Gökhan Gönül, stoperler Ömer ve Semih, sol bek Hakan Balta, orta sahada sağ kanatta Hamit, orta üçlü Emre, Mehmet Topal ve Selçuk İnan, orta sahanın solunda Arda Turan ve forvet Umut Bulut...

5 Eylül 2012 Çarşamba

NEN VAR BEBEĞİM?

Herkes aynı soruyu soruyor; Nedir Ronaldo'yu mutsuz eden konu?

Daha haftası dolmadan geçen Çarşamba Barcelona'ya kupa maçında atılan golden sonra çılgınca sevinen adamdan eser yok artık!

Perşembe günü Avrupa'da yılın futbolcusu olmayı sahnede beklerken ve en büyük rakipleri de yanındayken, İniesta'ya giden ödülden sonra yüzü bir asıldı beyimizin ve bir daha düzelmedi; sanırım o anda bir felç indi kendisine...

Sordular haftasonundaki gollerden sonra İniesta'nın ödülü mü konu diye, hayır dedi...

Gazeteler konu 'para' dedi, ona da hayır dedi...

Derdini söylemeyen derman bulamaz misali, gizemli takılmak yerine söylesene bize 'NEN VAR BEBEĞİM?'

Derdini bilmem ama belirtiler bana daha önceki bir hastalığın belirtilerini hatırlattı, umarım sonu onunki gibi olmaz!

Bir yukarıdaki resme bakın, sonra aşağıdaki resme; sizce de belirtiler aynı değil mi?

PASSELONA

Futbolu seven, takip eden, takımına tutkuyla bağlı olan herkesin sinirleri altüst durumda son 3-4 yıldır!

Artık herkes takımını, oyuncularını ve oyun tarzını tek bir takımla kıyaslıyor; Barcelona...

Maçların öncesinde renkdaşlarla toplanışdığında, maç sonrası değerlendirmelerde hatta playstation başında kapışırken bile konu dönüyor dolaşıyor Barcelona'ya geliyor.

Peki bu adamlar maçlarda nasıl böyle paslaşıyorlar, rakibi bıktırıyorlar diyenler için çok önemli bir video var.

Bir futbolcu için belki de en kötü durum Barcelona'da tek pas çalışması sırasında, ortada topu kapmaya çalışan adam olmak!

Barcelona değil bu takım PASSELONA...

3 Eylül 2012 Pazartesi

GUTİ DERKEN?

Futbolculuğunu, kariyerini, yaptıklarını anlatmama gerek yok.

Bundan sonra Guti teknik direktör mü olur yönetici mi diyenler aşağıdaki fotoğraf bence geleceği gayet iyi anlatıyor! 

GUTİ DERKEN?

31 Ağustos 2012 Cuma

MAÇA 1-0 ÖNDE BAŞLAMAK!

Futbolda önemli bir deyim vardır; maça 1-0 önde başlamak!

Eylül ayının sonunda piyasaya çıkacak Pes ve Fifa'nın versiyon 13'lerinden önce reklamları sahaya çıktı.

Sanırım bunun üstüne söylenecek bir şey yok, susup izlemek lazım!

EŞEK ŞAKASI

Glasgow Rangers uçurumdan aşağı düşünce, meydan Celtic'e kaldı İskoçya'da...

Hiç kuşkusuz bu sene Celtic'li futbolcular belki de hayatlarının en kolay sezonunu geçirip ellerini kollarını sallaya sallaya şampiyon olacaklar.

İşte bu rahatlık insanı başka ilgi alanlarına kaydırabiliyor.

Takım arkadaşları Mohamed Bangura'nın arabayı güzelce post-it'lemişler.

Bence bu EŞEK ŞAKASI vol.1
.
Sezon boyunca futbolla ilgili pek haber gelmez Celtic'den ama böyle haberlere yavaş yavaş alışmak lazım.

MERHABA 2012-2013


1 Eylül 2009'du, yazmaya başladım.

Ve Nisan 2012'de ara verdim yazmaya...

Hem ülke futbolunun içinde bulunduğu kasvetli hava, hem o tarihlerde 'ulu' hükümetimizin blogları yasaklaması, hem de bir garip boşvermişlik durumu 'Golcü Şansı'nı nadasa bırakmama sebep oldu.

Görünen o ki yazma isteğim ve hevesim yeni sezonla birlikte tekrar benimle.

Bir blogun doğumgününde geri dönmek galiba en anlamlısı olacaktı.

MERHABA 2012-2013...

5 Nisan 2012 Perşembe

ESTRELLA

Biliyorum biraz ara verdim yazmaya.

Hayat ve teknoloji bize blogları getirirken, diğer yandan Twitter'la hayattaki yazı yazma alışkanlığını 140 karaktere sığdırmaya başladı.

Oysaki bloggerlar yazardı yazmaya devam ederdi, aklındaki düşünceleri, fikirleri ve gördüklerini sığdırmazdı harflerleri eksiltilmiş ufacık cümlelere.

Umarım bloglar ve bloggerlar Twitter'ın son kurbanları olmazlar.

İhmal edilmiş sayfamdaki ger dönüş olsun en sevdiğim biranın son reklamı!

ESTRELLA hem muhteşem bir bira olmakla kalmayıp hem de takımlarımdan biri olan Barcelona'nın sponsoru...

Bakın bir Estrella içtiğinizde kendiniz nasıl hissediyorsunuz!!!

17 Şubat 2012 Cuma

DÜNYANIN KANUNLARI

Dostlar Alex'i alışverişde görmüşler.

Görmüşler ama gördüklerine pek inanamamışlar.

İnsan DÜNYANIN KANUNLARIna malesef karşı koyamıyor!

Yer çekimi gibi bir şey bu, Alex de olsan hanımın alışverişteyse elinde torbalarla mağazada bir köşede beklemek zorundasın!

15 Şubat 2012 Çarşamba

TESADÜF MÜ?

Harika bir galibiyet ve açılan tur kapısı!

Geçen sezonun Europla League finalisti Braga'yı deplasmanda gayet ciddi bir oyunla pozisyon vermden yenip dönüyorsunuz.

Beşiktaş'ın sezon içerisinde belki de en iyi becerdiği işlerden biriydi bu; ciddi rakiplere karşı deplasmanda oynanan çok iyi oyunlar!

Şu bir gerçek Beşiktaş'ın yabancıları malesef maç seçiyorlar.

Bu ciddiyetsizlik de sezon içerisinde bir çok noktada puan kayıplarını getiriyor!

Geçen maçları ve Beşiktaş'ın deplasmanda oynadığı iyi oyunları bir hatırlayın; Stoke City deplasmanında oynanan harika oyun ama saçma bir penaltıyla kaybedilen puanlar, Maccabi'yi 3-2 yenerken oynanan oyun, Trabzonspor deplasmanındaki akılcı oyunla alınan üç puan ve son olarak Fenerbahçe maçında Beşiktaş'ın tüm maçı yönetmesi ama rakibin kısmetine karşı koyamaması en önemli örnekler!

Braga'daki iyi oyun TESADÜF MÜ?

Braga deplasmanında alınacak galibiyetten o kadar emindim ki bunu da kalkıp deplasmana maça giden eşe dosta açıkça belirtmiştim!

Bundan sonra hangisini istersin diyenlere; tercihim Madrid ama diğer başkent Roma'da güzeldir!

10 Şubat 2012 Cuma

EL KUN

Önemli olan boy değil, işlev.

Manchester City'nin son düzlükte 'EL KUN'a daha çok ihtiyacı olucak!

8 Şubat 2012 Çarşamba

LOOK TO THE FRONT

İmparatore'nin kendini geliştirmesini, sürekli yenilemesini takdirle karşılamaya devam ediyorum.

Sony'nin yeni Vaio 3D'sini de ilk deneyenlerden olmuş.

Nasıl, beğenediniz mi diye soranlara da ' I don't look to the back, I LOOK TO THE FRONT' demiş midir acaba?

7 Şubat 2012 Salı

BİR İPTE KAÇ CAMBAZ ?

Bu sayfalarda zamanında yazmıştım belediyelerin artık futbolun içinden çıkmaları gerektiğini, eğer spora kaynak ayrılacaksa bunun şehirlerin simgeleşmiş takımlarına ayrılması gerektiğini.

Melih Gökçek hala Ankaraspor'unu kurtarmanın derdindeyken, bir de üstüne Ankaragücü'nü de batırmışken hala bu ibretlik olaya rağmen parasını kendi takımına aktarmaya çalışan başkanlar var.

Bunların en önemli örneklerinin başında ise İstanbul Büyükşehir Belediye takımı geliyor.

Yıllardır futbola yaptıkları milyon dolarlık yatırımları şehre yapsalar belki bir az olsun ağzı burnu yamulmuş bu şehri düzeltebilirlerdi!

Ama yılmadılar, baskılara dayandılar(!) ve azimle taraftarı olmayan bir takım yaratıp o takımı 80bin kişilik bomboş bir stadda oynatmaya mahkum ettiler!

Bugüne kadar İstanbul B.B.'ye harcanan parayı ve bu takımın Türk sporuna yaptığı katkıyı, yani hem sportif anlamda hem de değer anlamındaki katkıyı rakamlarla açıklayabilecek bir babayiğit var mı meydanda?

İ.B.B.'nin Abdullah Avcı dışındaki kimseye bir faydası olmamıştır. Zaten onun da hangi bağlantılar sayesinde milli takımın başına iki saatlik karar verme süresinde getirildiği ortada değil mi?

Buraya kadar sanki her şey normalmiş gibi yapıp bir de geçen haftaya bir göz atalım.

Malumunuz soğuk ve kar yurdumuzu çok etkiledi geçen hafta ve hafta içinde oynanan maçlar vardı.

Bu kadar kar ve soğuktaki maçlarda durum ne oldu hatırlıyor musunuz?

Ankara'da Gençlerbirliği Gaziantep'i yendi, Ordu'da Orduspor Ankaragücü'nü yendi, Trabzonspor Avni Aker'de Bursaspor'u yendi, Samsunspor evinde Fenerbahçe'yi üçledi, Manisaspor ve Beşiktaş kendi sahalarında yenilirken, Sivasspor ve Galatasaray evlerinde berabere kaldılar.

Yani ligin 16 takımı azimle savaşıp o buz gibi havada karlı zeminlerde mücadele ettiler!!!

Bu kadar takım arasında maç yapmayan daha doğrusu yapamayan sadece iki takım vardı; İstanbul B.B. ve Karabükspor.

Türkiyenin güzide(!) stadında, İstanbul'un güzide(!) takımı, güzide(!) belediye başkanının karda kaybolması sebebiyle maçını yapamadı.

Sivas'da, Ordu'da, Ankara'da ve hatta aynı gün aynı İstanbul'da Türk Telekom Arena'da maç oynanıyor ve sadece İ.B.B.-Karabükspor maçı erteleniyorsa insan kendi kendine soruyor ne işe yarar bu adamlar diye!

Malumunuz bir de İstanbul 2012 Spor Başkenti!

Harika!

Yıl 2012 ve Avrupa'nın spor başkentinde daha o kentin belediyesinin takımı maç yapamıyor!

Sorumlu kaç kişi ki?

Ya da ortada bir ip var da, BİR İPTE KAÇ CAMBAZ?

Güzel ülkemin zavallı futbolu...

ÜÇTE SIFIR

Garip bir hafta geride kaldı Beşiktaş için.

Önce Kayseri deplasmanı, sonra ikinci yarının en kötü takımı Mersin İdman Yurdu'na evinde kaybedilen bir üç puan derken, Kadıköy deplasmanında ne kadar iyi oynansa da rakibin kısmetine karşı gelememe.

Bir haftada ÜÇTE SIFIR!

Aslında bu bir işaret ve belki de ibretlik bir hikayenin başlangıcı...

Çünkü esas olay geçtiğimiz bir haftada değil artık önümüzdeki haftada yatıyor olacak.

Perşembe günü buz gibi soğuk ve karlı bir zeminde çok formda bir Sivas karşısında deplasmanda oynanacak maç, üstüne Portekiz'in İ.B.B formantındaki geçen sezonun Europa League finalisti Braga deplasmanı ve bu maçlardan alınacak olası kötü sonuçlardan sonra kendi evinde Yıldırım Demirören protestoları altında bir başka formda ekip Gençlerbirliği maçı!

Kısaca ilk ÜÇTE SIFIR sarsıntıyı yarattı, eğer şimdiki periyodda da ÜÇTE SIFIR olursa, o zaman büyük yıkımın altında çok fazla kişi kalır!!!

2 Şubat 2012 Perşembe

BİR ÇOCUĞUN HAYALLERİ

Bu sayfalarda daha önce yazmıştım çocukluk anılarımı, Tevfik Sırrı Gür Stadı hatıralarımı.

Babamın elimden tutup beni maça götürüşünü.

Kırmızı lacivert kağıttan şapkalarım vardı yanlarından hava alan.

Gol olduğunda skorbordun ortasından çıkan el değiştirirdi parçalı renklerin yanındaki rakamları!

Gözlerim sadece kırmızı laciverti görse de gönlüm o renkleri siyah beyazla paylaşırdı.

Uzaktı, ulaşılmazdı ve hayaldi o zamanlar Beşiktaş!

Ama gönlümün hep büyük sahibiydi.

Mersin'de hiç 1. Lig maçı görmedim ben...

Hep istedim şehrimin takımını en üst ligde görmeyi.

Ve en büyük isteğimdi bir gün o en üst ligde bir Beşiktaş - Mersin İdman Yurdu maçı izlemeyi.

Aslına bakarsanız BİR ÇOCUĞUN HAYALLERİydi bu!

Ve bir gün İdman Yurdu yılların eskimiş kelepçelerini üzerinden atıp Türkiye'de futbolun en üst noktasına ulaştı!

Artık uzaktan izlediğim, doğduğum şehrin takımının bu noktaya gelişinin büyük gururunu yaşıyorum sekiz aydır.

Bank Asya'da şampiyonluk maçına çıktıklarında Barcelona'daydım, telefonumdan izlemiştim o maçı!

Şampiyonluk sevincini Akdeniz'in başka bir şehrinde bambaşka bir ülkede yaşamıştım.

Ve sonunda hayallerim gerçek olacaktı.

1983'de en üst lige veda etmişti Mersin, o tarihten öncesini de zaten hatırlayamıyorum, çok küçüktüm.

Bu nasıl bir bekleyiştir ne kadar yazsam zor anlatırım, bunu en iyi anlatanlardan biri Lig Tv'deki 'Deplase Keyifler' sanırım.

Buraya tıklayarak mutlaka bir göz atın!


Ama yıllar sonra bir lig maçında İnönü'de hayatımın en büyük aşkı Beşiktaş ve ilk aşkım vazgeçilmezim Mersin İdman Yurdu karşı karşıya gelecekti.

Soğuk ve karlı bir kış gününe denk gelmişti maç.

Ne zamandır hazırlıklarımı yapıyordum, her şey tamamdı.

Hatta öyle bir denk gelmiştiki hayatımın maçı, tam da babamın İstanbul'da olduğu zamanda oynanacaktı.

Yani anlayacağınız babasının elinden tutup İdmanyurdu maçlarına götürdüğü o küçük çocuk, yıllar sonra, hayatında ilk kez, babasının elinden tutup bu kez İnönü'ye maça götürecekti onu!

Bir baba ve oğlu ikisinin de gönlünde Beşiktaş ve Mersin İdman Yurdu!

Hayallerimiz yıkıldı üç gün önce, Pazartesi günü...

Hayatım boyunca beklediğim maç seyircisiz oynanacaktı!

BİR ÇOCUĞUN HAYALLERİ gerçekleşemeden başka bir zamana kaldı.

Yazık oldu.

Mehmet Ali Aydınlar ve Yıldırım Demirören, bir gün sizin de hayallerinizin yıkılması dileğiyle!

Biz hayatımız boyunca bekledik bu maçı biraz daha bekleriz o sabır var bizde!

Ne de olsa sevmek gücünü beklemekten alır...

31 Ocak 2012 Salı

REİS'İN GÜNLÜĞÜ

İtalya'nın en büyük reislerinden Francesco Totti ahaliyi Pazar günkü maçtan önce bir toplamış, kulaklarını çekmiş.

Baksanıza nasıl da dinliyorlar?!

Luis Enrique'nin teknik direktörlüğü zaten felaketken, dümeni almak ona düşmüş belli.

REİS'İN GÜNLÜĞÜ'ne bakacak olursak , büyük ihtimalle 'ahaliyi topladım, ayar verdim ama yine de olmadı, nolucak bu takımın hali?' yazacaktır.

Roma evinde Bologna'ya da puan kaptırdı ve 6. sırada kaldı!

RUHUNU PAZARLAMA

Bir takımın her şeyidir renkleri!

Bir takımın her şeyidir o renkleri taşıyan forması!

Yıllar geçtikçe renkler de formalar da garip bir hal almaya başladı!

Nasıl unuturum Beşiktaş'ın efsane 'Beko' reklamlı 'Sony' reklamlı çubuklularını?

Nasıl unuturum Fenerbahçe'nin 'Emlak Bankası' reklamlı çubuklusunu?

Nasıl unuturum Galatasaray'ın 'Marshall' reklamlı efsane formasını?

Değişen şartlar o formaları bize geri getirmese de yeniden karşımıza çıkan formalarla ilgili söylenecek çok şey var!

Modernize edilmiş çubuklulara, parçalılara ya da o takımın kendi renklerindeki yeni dizaynlara saygım sonsuz!

Ama bir hatırlasanıza Galatasaray'ın mor formasını ya da Fenerbahçe'nin yeşillisini!

Kimse Galatasaray'ı mor Fenerbahçe'yi yeşil olarak vermemeli vücütlara!

Bunun adı pazarlamaysa kendine gel pazarlamacı RUHUNU PAZARLAMA!

Sadece ülkemizde değil Dünya'da da ne felaketler var bir bilseniz.

Örneğin Arsenal'i ne zaman mavi parçalı formayla görsem içim acıyor...

Haftasonu mavilerle görmeye alıştığım Schalke'yi garip bir vişne çürüğü renginde görünce gözlerime inanamıyorum.

Yıllarca sırf kırmızı lacivert diye hep bir sempati duyduğum Bologna'yı ve efsane Marco Di Vaio'yu çamaşır suyunda solmuş gibi duran bir formayla görünce üzüntülere boğuluyorum.

Hepsinin üstüne yıllarımı verdiğim Juventus'u ve hastası olduğum Del Piero'yu pespembe bir formada görünce gözyaşlarımı tutamıyorum!

Ey taraftar deplasman forması diye sana atılan kazıklara daha ne kadar dayanacaksın?

Onlar bunu pazarlasa da sen RUHUNU PAZARLAMA!

30 Ocak 2012 Pazartesi

DER PANZER

Beşiktaş tarihinin bana kalırsa en önemli yabancı oyuncularından biri!

Beşiktaşlılık duruşunu en iyi taşıyanlardan biri.

Adam gibi adam, Alman gibi Alman, Beşiktaşlı gibi Beşiktaşlı...

Kısaca; DER PANZER!

İşte o panzerle Alman ZDF kanalı güzel bir röportaj yapmış ve biz de bunu biraz geç farketmişiz!

Artık o Fabian değil, bizim Fabian'ımız!

Bir bakar mısınız nasılda markete gidip süt alıyor? :)

A(Y)ILTON

Schalke'de atılan nice goller.

Beşiktaş'a atılan piyango imza.

Futbola atılan büyük bir kazık!

Ailton da artık televizyon dünyasının bozdurup harcayacağı isimler arasında!

Almanya'nın en çok izlenen ve en ünlü kanalı Rtl'de yayınlanan ve bizim de formatını gayet iyi bildiğimiz Survivor kafasındaki yarışmasının bir kaç ünlü isminden biri de bizim şişko A(Y)ILTON!
Yılların seks idolü Brigitte Nielsen ve yılların golcüsünü bir arada görünce bu yarışmalarda neden hep bir noktada kaybetmiş isimler olur diye de düşünmüyor değilim!

Bizde de Pascal ve İlhan'ın bu tarz işlerin olduğunu da düşününce ilerde bambaşka bomba isimler de karşımıza çıkarsa şaşırmayın!

PUAN FARKI 4

Şimdi Real Madrid'li arkadaşlar hemen itiraz edecekler biliyorum hayır fark 7 diye!

Barcelona komşusu olan Villareal'e puan kaybedince Madrid ahalisi şampiyonluk şarkıları söylemeye başladı.

Aslında bazılarının anlamadığı sorun da burda.

Real uzunca bir süredir Barca'ya karşı galip gelememenin ezikliğini yaşıyor.

Son kupa rövanşında buldukları 3-5 pozisyondan sonra bile ümitlenmeye başlayan menekşe taraftarı acaba yanlışlıkla bir galibiyet görürse Barcelona'ya karşı neler yapacak çok merak ediyorum.

Sezonun ikinci yarısında Camp Nou'da oynanacak maçta da Barcelona'nın üstünlüğü olacağından hiç şüphem yok o yüzden PUAN FARKI 4!

Hele hele önümüzde daha 18 hafta olduğunu unutanlar varken!

Real'in özellikle sezon boyunca en büyük sıkıntısı kendi evindeki maçları rahat kazanmasına rağmen hemen hemen her maçta gol yemesi.

Çekirgenin kaç defa sıçrayacağı hiç belli olmaz.

Geride kalan 20 haftaya baktığımızda özellikle deplasman maçlarında Real'in yanındaki şansı da hatırlatmak isterim, özellikle de 3-2'lik Valencia ve 2-1'lik Mallorca deplasmanlarını.

Barcelona ise geçen sezonun gerisinde gibi gözükse de başının bir türlü beladan kurtulmadığını söyleyebiliriz.

David Villa, Afellay, Alexis Sanchez, İniesta başta olmak üzere takım halinde düzgün bir rotasyonda sakatlık yaşıyor oyuncular.

Villareal maçı sadece bir kazaydı ama bu kazalar bugün bana yarın sana!

Bu şans bir yerde döner, Barca şampiyon olur, tarihe notunuzu düşün!

12 Ocak 2012 Perşembe

İYİ KARIŞIM

Pazartesi akşamı Zürih'de Fifa Yılın Futbolcusu Ödülü'nü üçünüc kez üst üste evine götüren Lionel Messi'nin mutluluğu yüzünden belli oluyordu.

Ve o gecede bir kez daha Messi ailesini görme şansımız oldu.

Annesi ve babasına bakınca insan Lionel için İYİ KARIŞIM demeden geçmiyor...

9 Ocak 2012 Pazartesi

BİRİ GİRER BİRİ BAKAR

Bir garip, bir enteresan hikaye Paul Scholes'un hikayesi.

Hali hazırda 'Looking For Eric' ve 'United' gibi iki filmle de hayatımızı renklendiren Manchester United için belki de yeni bir filmin tek kişilik senaryosu Paul Scholes!

5 Ağustos'da yukarıda gördüğünüz gibi Cosmos karşısında son kez kırmızı formayı giymiş ve oyundan çıktığında ise Sir'ün elini böyle sıkmıştı.

Aradan altı ay geçti ...

Yeni yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçlar derken bir Pazar sabahı baktık ki Paul Scholes oyuna giriyor!

Futbolu sadece resmi olarak bırakıp gönül ve vücut bağını koparmamış, koparamamış belli ki.

Alex Ferguson'un ilk oyuncu değişiklik hakkını ondan yana kullanması da kendisine duyduğu o güven değil mi?

Anlaşılan o ki Sir onu ısıtıp hemen kullanmak istiyor.

Old Trafford'daki ilk maçta 11'de başlatılıp tüm şeytanlara alkışlatılırsa kimse şaşırmasın.

Madem Scholes geri döndü ben de dönebilir miyim acaba diyenlerle doluydu dünkü maç!

Keane, Beckham ve hatta Manchester City kulübesinde Mancini'nin yanında oturan David Platt!!!

Eee ne demişler BİRİ GİRER BİRİ BAKAR!

5 Ocak 2012 Perşembe

GEMİ SU ALIYOR!

Son iki Premier League maçı; yenilen 6 gol, kaybedilen 6 puan ve yok olan paha biçilmez özgüven!

Manchester United'ın ve Sir'ün durumu bu aralar pek bir sıkıntılı...

İşin önemli yanı bu kısa süreli maç aralığından sonra haftasonu FA Cup'da Manchester City'nin karşısında olacak olmak.

Durum gerçekten kritik.

Sir'dür bir çözümünü bulur diyor insan ama bu sene United'daki garipliği herkes kabul ediyor.

Özellikle Şampiyonlar Ligi'nden Europa League'e düşmek oyuncuların motivasyonunu epey etkilemiş gibi.

Bunlara bir de yılbaşı havası eklenince, takım da yeni yıl ışıklarından, noel annelerden ve şampanyalardan etkilenmiş gibi.

Haftasonu Manchester derbisi belki de bu sezonun yönünü tayin edecek.

Çünkü bu sadece bir kupa mücadelesi değil aynı zamanda psikolojik bir savaşın üstünlüğü anlamına da geliyor!

Bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim iddaa oynadığımda kara listede olan takımlarım vardır.

Bunların en başında da Newcastle United gelir. Oynamam Newcastle maçlarına bir şey çünkü bilirimki ne oynasam bir arıza mutlaka çıkacak.

Sanırım dün Manchester diyenler de epey üzülmüştür.

Belki Newcastle'a yeni göğüs reklamı ' Virgin Money ' uğurlu gelmiştir bilinmez ama bir gerçek varki Manchester United'da GEMİ SU ALIYOR!

4 Ocak 2012 Çarşamba

HOŞGEL(ME)DİN!

Ayrılıklar düzgün olmalı, güzel kalmalı.

Geri dönüşler çok kolay olmaz bazen de güzel olmaz.

Thierry Henry bir efsane Arsenal taraftarı için!

Efsaneler efsane gibi kalmalı ikinci kez zorlamanın anlamı var mı?

Ununu eleyip ipe asmış bir futbolcu her ne kadar bunu haketse de ve bu isim Henry de olsa bazen bazı şeyleri tadında bırakmakta fayda var.

Arsenal'in her zaman geleceğe yatırım yapan dinamik ve genç görüntüsündeki bu geri dönüş bana pek bir anlam ifade etmiyor.

Arsenal taraftarı için her zaman ilah kalacak olan Henry iyi ki döndün diyemeceğim; HOŞGEL(ME)DİN!

Daha doğrusu ben daha bu işin faydasına inanmadım.

Hadi bakalım ; umarım mahçup eder beni...

2 Ocak 2012 Pazartesi

MİLLİ GURUR

Biz yılbaşını kutladık eğlendik.

Ama bazıları var ki bizim eğlenmemiz için hem yılbaşı günü hem de ertesi günü baya bir ter döktü.

Premier League'de topçu olmanın dayanılmaz hafifliği olarak 31 Aralık ve 1 Ocak'da sahaya çıkan tüm sporcuları ve hangover yaşamayıp stadları dolduran taraftarları ne kadar kutlasam azdır!

Chelsea ve Manchester United'ın döküldüğü haftasonunda eline geçen fırsatı kullanamayan bir takım daha vardı; Manchester City!

Sunderland 90+3'de ofsayttan attığı golle City'nin rüyalarını kabusa çevirdi...

Benim için golün ofsayt olmasından daha önemli bir olay var o da golü atan kişinin Jı Dong Won olması.

Güney Kore'li ve 1991 doğumlu bu Asya yeteneğinin attığı gol sadece Sunderland için değil aynı zamanda ülkesi için de büyük anlam ifade ediyor...

Ji golü atıyor ve Kore televizyonu spikerleri kendinden geçiyor, adamların zaten milliyetçilikleri de bir başka!

Gerçek bir MİLLİ GURUR anı!

Özellikle 45 ve 55. saniyeler arasında nasıl bir moda girdilerse bir an için insan epey bir endişeleniyor, maçı anlatan ve yorumlayan arkadaşın harakiri yapacağını düşünüyor. :)