29 Eylül 2011 Perşembe

ADAM OLACAKSIN

Baştan şunu söylemeliyim, bu yazıyı bu iki adama olan şu anki sinirimden böyle yazıyorum, saygımız baki!

Uzun zamandır ara verdiğim iddaa olayına yeniden dönmüşken ve kendimi de sadece Şampiyonlar Ligi'ne adamışken karşıma çıkan sonuçlarla tam bir hayal kırıklığına uğradım.

Aslında sadece Fergie ve Luce beni iki günde iki ayrı mutsuzluğa uğrattı.

Salı akşamı oynanan Unıted - Basel mücadelesinde aslında hiç de alışık olmadığımız bir sonuç çıktı karşımıza.

Şeytanlar yine kırmızıydı ama akılları başka şeytanlıklara çalıştı.

İlk yarıda 2-0 öne geçmelerine rağmen maçın bir anda 2-3'e gelmesi tabii ki tesadüf değildi!

Manchester United'ın yeri geldiği zaman bahislerin içerisinde yer almaktan kimleri zengin ettiğini zaten tarih yazmaya devam ediyor!

Futbolun içerisindeki en büyük sorun olduğunu söyleyen Platini küçükleri ezmeye devam ederken, böylesine büyük bütçelere karşı o da sesini çıkaramıyor!

Sir'e saygımız hala sonsuz ama bu tarzda işlere göz yumması canımı sıkıyor.

Kimse Arsenal'e 8 atan, Chelsea'yi 3'leyen bu takımın deplasmandakı Benfica beraberliğinden sonra kendi evinde Basel'le berabere kalmasını bana izah etmeye çalışmasın.

Ve bir başka hayal kırıklığı; Mircea Lucescu!

Deplasmandaki Porto mağlubiyetinden sonra kendi evlerinde Güney Kıbrıs takımı Apoel'le berabere kalan Shaktar'a ne demeli?!?

İlk maçta yenilmişsin, grubun diğer takımları senden önce maçlarını oynamış ve Zenit kazanmış ve artık kazanmaktan başka çaren yok, başında da 'kurt' Luce var ama beraberliği zor kurtarıyorsun!!!

Kimse 'its the football, thats the football' demesin!

Herkes bir otursun düşünsün 'Sir' de olsan ' Kurt ' da olsan önce ADAM OLACAKSIN!

23 Eylül 2011 Cuma

NASIL BİR HAFTA?

Hafta içinde enteresan bir futbol haftasını geride bıraktık!

Fikstüre ve toplu sonuçlara şöyle bir göz attınız mı?

Ligin bu üçüncü haftasında oyanan dokuz maçta da ev sahibi takımların galibiyeti yok!!!

Dört maçta deplasman takımları 1-2'lik skorlarla galip gelirken, geri kalan beş maç(dördü 1-1, biri 0-0 olmak üzere) beraberlikle sonuçlandı.

Lig tarihinde hem skorların böylesine aynı hem de ev sahiplerinin maç kazanamadığı başka bir hafta hatırlamıyorum...

Böyle bir haftayı görünce bu sonuçlarla acaba bütün maçlara(maç sonucu olarak) iddaa oynansa acaba ne kadar kazanılırdı diye sordum kendime...

Haftanın bütün maçlarının maç sonuçlarına sadece 1 TL yatırmanız halinde, tek kuponda iddaa oynadığınızda tam 37.920 TL alabilirdiniz...

Bu oran bile bu haftanın ne kadar garip geçtiğini göstermiyor mu?

Sahi bu NASIL BİR HAFTA?

21 Eylül 2011 Çarşamba

KOMEDİ!

Dün akşamki maçı izlediniz mi? İzlemediyseniz bugünkü ortalıkta gezen haberleri, görüntüleri gördünüz mü?

Son yıllarda ülkede her alanda meydana gelen abuk sabuk olayların son halkasıydı dün Fenerbahçe'nin başına gelen!

Bir ülke düşünün her alanda eğitimsiz, kültürsüz, yalanın dolanın, düzenbazlığın en önünde yer alan sadece görevi maşa olmaktan ibaret insanlar tarafından yönetiliyor!

Hangi amaca neye hizmet ettikleri gayet açık olan bu insanlar ellerini kollarını sallaya sallaya futbolumuzu da ele geçirdiler!

Şike adı altındaki soruşturmanın başlamasının üzerinden neredeyse üç ay geçti.

Neden içeride olduğu belli olmayan sadece itham edilerek içeride tutulan yöneticilerin, futbolcuların yanı sıra yine sadece ithamlarla adı lekelenen kulüplerden sonra tüm futbolseverler de artık ayağa kalkmalı...

Artık bu işe bir 'dur' demenin vakti gelmedi mi?

Futbol artık sahada değil 'dingonun ahırında' oynanmaya başladı...

Futbolumuza 'play-off' sistemini getirdikten sonra ortalıkta 'evreka' diye gezinen yeni başkan ve ekibi müthiş icatlarına hız kesmeden devam ediyor.

Bu ülkede bir şeyin önüne geçmenin en kolay yolu yine her zaman olduğu gibi yasaklardan geçti.

Stadlardaki küfürün, olayların önüne geçmenin yolu yine yasaklar oldu ve bu yasakların işlemesinde bu yılın günah keçisi,laboratuar kobayı olarak görülen Fenerbahçe'nin başına patladı kabak!!!

Bir taraftar düşünün, binlerce lira para verip sevdiği takımın maçları için kombine satın alıyor, daha sezon başlamadan henüz suçu kanıtlanmamış takımını federasyon Şaampiyonlar Ligi'nden men ediyor, üstüne ilk iki maçta da takımı seyircisiz cezaya çarptırıyor, yani daha sezonun başında verdiği para buharlaşıp uçuyor.

Aynı federasyon sürpriz bir kararla bu takımın maçından önce seyircisiz oynama cezasını kaldırıyor ama kombinesi olan maça yine gidemez sadece bayanlar ve çocuklar diyor!

Birileri kombine alıp para vereyenlerin uğradığı zararı ne zaman ödeyecek?

Dünya'nın hangi ülkesinde böyle bir KOMEDİ olur deseniz, size 'Muz Cumhuriyeti'nde derim!

Ve bu komedi dün akşam bazılarınızı güldürmüş olabilir ama durum gözlerden yaş getirecek kadar vahim!

Bazen içinde bulunduğumuz durumun ahval ve şeraitini düşünmeden vazifeye atılmak lazım.

Fenerbahçe'nin düşürüldüğü durum sadece sarı-lacivertlilerin değil tüm futbolseverlerin derdi olmalı.

Yarın bir gün adamın biri sahaya bir madde attığında, bir dahaki maçta o stada giremeyecek kişi bensem ve en az o adam kadar bu durumdan sorumlu tutuluyorsam bu o ülkenin ne kadar acınacak bir sisteme sahip olduğunu göstermez mi?

Kadınlar ve çocuklarla bir stadı doldurmanın marifet olduğunu zannedenler dün akşam nasıl bir kına yaktılar ?

Fenerbahçeli hanımların verdiği desteğin hakkını teslim etmekle beraber şunu sormak lazım televizyon başındaki hangi futbolsever dünkü maçı izlerken tad aldı o mücadeleden?

Futbolcuların hangisi acaba mutlu oldu dün sahada olmaktan?

Dünya'nın her yerinde stadlarda maç seyrettim böyle insanı aptal yerine koyan bir uygulama görmedim!

Dün 41.000 biletli kadın ve çocuğun bir arada bulunduğu stadda meydana gelebilecek en ufak bir aksaklıkta olacakları bir düşünsenize.

Hadi yangın, patlama gibi büyük şeyleri bir kenara bırakın, sadece stadın ışıklarının maç sırasında söndüğünü düşünün. O karanlıkta yaşanacakları bir düşünün!!!

Hadi diyelimki stadda bir aksaklık olmadı, olaysızca sonuçlandı maç ve kadınlar çocuklarıyla evlerinin yolunu tuttular ama bir ülke düşünün televizyonda saat 21:30 olduğunda haydi çocuklar uykuya diye bas bas bağırmakta ama aynı ülke saat 22:00'da biten bir maçtan dönüp büyük ihtimalle 23:00'da evinde olup 24:00 gibi uyuyacak çocuklar var diye böbürlenmekte.

Sporda, sanatta, ekonomide, siyasette, kültürde kısaca her şey de bir garip coğrafya oldu burası...

Anlamıyorum bu ülkeyi galiba büyük gerikafalıyım, sanırım ya iyice kabuğuma çekileceğim ya da yine gideceğim buralardan...

19 Eylül 2011 Pazartesi

GUIZA SENDROMU

Ülke futbol tarihimizin hiç kuşkusuz en kötü transferlerinden biriydi Daniel Guiza.

Gerçi İspanya'dan gelen futbolculardan bir türlü istediği verimi alamadı ülke futbolu.

Bu durumdan sadece biz değil şu sıralar başka ülkeler de nasibini almakta!

Dün oynanan Manchester United - Chelsea mücadelesi son zamanlarda gördüğüm en absurd karşılaşmaydı!

Maçın 3-1 bitmesi net bir skor gibi gözükse de kaçırılan inanılmaz goller ve penaltı maçın çok çok önüne geçti.

Özellikle Chelsea'ye geldiğinden beri gol atmayı unutan Torres'in eski günlerini hatırlatan güzellikteki golünden sonra bomboş kaleye gönderemedği top sanırım torunlarına anlatacağı bir hikaye oldu onun için!

Yukarıdaki resimde Torres'in golü kaçırdıktan sonra tribünlerde sol alttan ikinci sıradakı çocuğun ifadesi sanırım Fernando'nun düştüğü durumu en iyi şekilde anlatıyor :)

Şu pozisyonu sanırım bir tek Guiza kaçırırdı, Torres'in yaşadığı da GUIZA SENDROMU olmalı!

16 Eylül 2011 Cuma

KALPTEN SEVİNÇ

İlk transfer haberi duyulduğunda söylemiştim O'nun sevincini!

Her gol attığında da devam etti aynı güzel sevinci yaşamaya ve yaşatmaya Hugo Almeida!

Beşiktaş'ın son dört resmi maçında toplam dört gol attı, bu sezon Beşiktaş'daki en büyük beklentiler içinde olduğum futbolcuydu ama Beşiktaş'ın yakasındaki şanssızlık onu da yakaladı!

Dün bir kez daha gördükki beş gollü bir Avrupa zaferi yaşayan bir takımın ikinci bir forveti yok...

Önümüzdeki bir ay boyunca Almeida olmayacak ve zaten sıkıntıdaki kartal bakalım neler yapacak!

Dün staddaki en önemli olay bana kalırsa ne protestolar, ne tezahüratlar ne de skordu, dünün olayı Almeida'nın KALPTEN SEVİNCiydi...

Hugo'nun gollerinden sonra tribünlerinde ona aynı sevinçle kalp işareti yaparak cevap verişini görmenizi isterdim...

Çabuk ol Almeida, çabuk dön ki tribünler sana kalbini göstermeye devam etsin!

15 Eylül 2011 Perşembe

GECENİN RESMİ

Dün akşam oynanan maçlardan sonra iki resmi paylaşmak istedim ve bu resimlerin ikisi de tek bir kişiye ait; Cristiano Ronaldo.

Üstteki resim Şampiyonlar Ligi'ni en iyi yansıtanlardan biri bana kalırsa.

Alttaki GECENİN RESMİyse Dİnamo Zagreb maçında Ronaldo'nun ağlak suratına ait!

İTALYAN USULU HAMSİ

Dün akşamki maç için fazla bir şey yazmaya gerek yok.

İnter bitmiş, bitirilmiş, tıpkı Okan Buruk'lu Emre Belozoğlu'lu yıllarına geri dönmüş!


Uefa'nın davetiyle müthiş bir sürprize imza attı Trabzon, helal olsun!


Bunun adı İTALYAN USULU HAMSİ olabilir.


Şimdi bu avantajı kullanma zamanı; eğer Trabzonspor on gün sonra kendi evinde Lille'i yenerse bu gruptan kesinlikle çıkar, demedi demeyin!

12 Eylül 2011 Pazartesi

GOL OLAN TRANSFERLER!

Bir transfer sezonunun ardından daha ilk maçlarda 'doğru' isimler kendini belli etti!

İngiltere'den Türkiye'ye kadar grevdi, şikeydi, oydu, buydu derken sezon başladı.

Bazı liglerde ilk haftalar oynanırken, bazıları ise neredeyse dördüncü haftayı bitirdi.

Takıldığım çok önemli bir nokta var, transferler!

Özellikle de forvet transferleri... Yani GOL OLAN TRANSFERLER!

Şöyle liglerdeki bir kaç örneğe bakar mısınız kimler daha sezonun başında doğru isimler olduğunu belli etti?

Örneğin Lazio; Klose ve Cisse transferleriyle değişik bir forvet ikilisi kurdular ve daha ilk maç olan Milan deplasmanında hem Cisse hem de Klose ağları havaklandırdı.

Örneğin Inter; Etoo'yu gönderip Forlan'ı getirdiler. Yenilmelerine rağmen ilk maçında Forlan da golü buldu.

Örneğin Anzhi; rekor bir ücretle Etoo'yu Rus futboluyla tanıştırdılar. Etoo'da aldığı paranın hakkını ilk maçında attığı golle ödemeye başladı.

Örneğin Manchester City; Bir Aguero her şeye yetecek galiba. Geldiği günden beri golerini atan bücür haftasonunda hattrick yaptı!

Örneğin İ.B.B.; dün akşam gördükki sezon boyunca Webo hep atacak hem de attırıcak.

Örneğin Mersin İ.Y.; Beşiktaş'dan büyük uğraşlarla aldıkları yerli forvet ilk maçında biri rövaşata olmak üzere iki gol birden attı. Bu sezon gol krallığı için en büyük aday!

BÜYÜKSÜN MICCOLİ

Futbolda sevdiğim adamlar vardır, asla vazgeçmem!

Futbolda sevdiğim ligler vardır, kim ne derse desin değişmem!

İşte böyle bir lig İtalya Ligi, işte böyle bir adam Fabrizio Miccoli!

Dün grevdeki Serie A sonunda başladı hem de muhteşem bir haftayla...

Sezon başındaki hazırlık maçlarında Galatasaray'ı dahi yenemeyen ve çok kötü sinyaller veren İnter, Palermo deplasmanıyla yenilgi siftahını yaptı.

İşte bu maç öyle bir maçtı ki, bazı takımların sembol futbolculara ne kadar ihtiyacı olduğunun tam bir göstergesi!

Fabrizio Miccoli 2007 yılından beri Palermo'nun her şeyi oldu.

Oynadığı topu her gördüğümde çalımları, vuruşlarıyla Alessandro Del Piero'yu görüyorum.

Demekki Alessandro pek bir güzel yetiştirmiş Fabrizio'yu.

Şu serbest vuruşa bir bakar mısınız? 2 gol 1 asist BÜYÜKSÜN MICCOLİ!!!

9 Eylül 2011 Cuma

JUVENTUS IS BACK!

İtalya'daki bir numaralı takımım Juventus için dün bir dönüm noktasıydı!

Son beş yılı şike olayları ve toparlanmalarıyla geçiren Juve için artık ayağa kalkma zamanı...

Juventus Arena'yla birlikte artık Torino resmen Juve'nin şehri!

42bin kişilik bu muhteşem stadda THY'nin direk Torino uçuşlarıyla birlikte bu sezon adamım Alessandro Del Pıero kesin izlenir!

Bu arada aranızda Milan'lı olanlar varsa bu sezon onlar için geçen sezonki kadar kolay geçmeyecek, çünkü bu sezon hem Alessandro pek bir hırslı, hem de JUVENTUS IS BACK!

7 Eylül 2011 Çarşamba

DONDURMADA INIESTA TADI!

Epeydir yazmaya fırsat bulamadığım Barcelona seyahatiyle ilgili artık yavaş yavaş yazma vakti.

Bundan iki hafta önce Süper Kupa Finali'ni izlemek için gittiğim Barcelona'da, El Clasico öncesi plajda gezerken bir marketin önünde karşılaştım bu dondurmayla.

Kalise!

Bir dondurma markasından beklenmeyecek bir hareket yapıp,reklamlarına Inıesta'yı koymuşlar.

Bir futbolcunun bir dondurma markasının tanıtımında olmasına şaşırabilirsiniz ama Inıesta zaten şeker gibi adam.

Gerçi ona rağmen biz almadık ama her malın bir alıcısı bulunur:)

Fabrika usulü dondurmaları seviyorsanız ve Barcelona'daysanız DONDURMADA INIESTA TADIna varabilmek için hemen bir markete dalın ve tadın!

6 Eylül 2011 Salı

BİR VİYANA SEFERİ DAHA!

Bir başkadır Viyana!

Havasından mı desem suyundan mı desem bilmiyorum ama insanları güzel, binaları muhteşem, biraları ise enfestir!

Bir ayrı severim ve sayarım Viyana'yı!

Herkesin hayatta mutlaka görmesi hatta imkanı varsa yaşaması gereken bir şehirdir Viyana!!!

Bu akşamsa sadece bir maç değil aynı zamanda bir dönüm noktası yaşayacağız orada!


Bundan tam 3 yıl önce 20 Haziran 2008 akşamı, bu akşam maçın oynanacağı stad olan Ernst Happel'de bir tarihe tanıklık etmiştim!

Milli takımımız Avrupa Futbol Şampiyonası çeyrek finalinde 121. dakikada beraberliği sağlayıp penaltılarla yarı finale çıkmıştı!

Türk futbol tarihinin unutlmaz gecelerinden biriydi o gece!

Ve bugün aynı stadda bu sefer Euro 2012'ye gidebilmek için çok önemli bir viraja gireceğiz!

Son yılların en kötü kadrosuna(takım+teknik direktör+federasyon) ve performansına sahipken Dünya'nın en ballı takımı olarak bir şekilde turnuvaya katılma şansımız çok yüksek!

Ernst Happel'e gelince; çok değişik bir staddır orası!

Bizdeki Atatürk Olimpiyat Stadı'nın biraz daha küçüğü de diyebiliriz.

Tartan pist tribünleri ve yedek kulübelerini tribünlerden epey bir ayırırken, seyirciler içinse maraton tribün dışında maç izlemek pek zevkli sayılmayabilir.

Atatürk Olimpiyat Stadı'ndan tek farkı ise, tribünlerin üstünün kapalı olması ve özellikle de akustiğin muhteşem bir şekilde yansıması!

O stada gelecek iyi bir seyirci kesinlikle baskı yaratabilir!

Kısaca yolumuzu BİR VİYANA SEFERİ DAHA aydınlatacak!

Hazır Viyana'da olanlar varsa maçtan sonra mutlaka 'Golden Time'a uğrasınlar, güzel anılar var orda da :)