17 Şubat 2012 Cuma

DÜNYANIN KANUNLARI

Dostlar Alex'i alışverişde görmüşler.

Görmüşler ama gördüklerine pek inanamamışlar.

İnsan DÜNYANIN KANUNLARIna malesef karşı koyamıyor!

Yer çekimi gibi bir şey bu, Alex de olsan hanımın alışverişteyse elinde torbalarla mağazada bir köşede beklemek zorundasın!

15 Şubat 2012 Çarşamba

TESADÜF MÜ?

Harika bir galibiyet ve açılan tur kapısı!

Geçen sezonun Europla League finalisti Braga'yı deplasmanda gayet ciddi bir oyunla pozisyon vermden yenip dönüyorsunuz.

Beşiktaş'ın sezon içerisinde belki de en iyi becerdiği işlerden biriydi bu; ciddi rakiplere karşı deplasmanda oynanan çok iyi oyunlar!

Şu bir gerçek Beşiktaş'ın yabancıları malesef maç seçiyorlar.

Bu ciddiyetsizlik de sezon içerisinde bir çok noktada puan kayıplarını getiriyor!

Geçen maçları ve Beşiktaş'ın deplasmanda oynadığı iyi oyunları bir hatırlayın; Stoke City deplasmanında oynanan harika oyun ama saçma bir penaltıyla kaybedilen puanlar, Maccabi'yi 3-2 yenerken oynanan oyun, Trabzonspor deplasmanındaki akılcı oyunla alınan üç puan ve son olarak Fenerbahçe maçında Beşiktaş'ın tüm maçı yönetmesi ama rakibin kısmetine karşı koyamaması en önemli örnekler!

Braga'daki iyi oyun TESADÜF MÜ?

Braga deplasmanında alınacak galibiyetten o kadar emindim ki bunu da kalkıp deplasmana maça giden eşe dosta açıkça belirtmiştim!

Bundan sonra hangisini istersin diyenlere; tercihim Madrid ama diğer başkent Roma'da güzeldir!

10 Şubat 2012 Cuma

EL KUN

Önemli olan boy değil, işlev.

Manchester City'nin son düzlükte 'EL KUN'a daha çok ihtiyacı olucak!

8 Şubat 2012 Çarşamba

LOOK TO THE FRONT

İmparatore'nin kendini geliştirmesini, sürekli yenilemesini takdirle karşılamaya devam ediyorum.

Sony'nin yeni Vaio 3D'sini de ilk deneyenlerden olmuş.

Nasıl, beğenediniz mi diye soranlara da ' I don't look to the back, I LOOK TO THE FRONT' demiş midir acaba?

7 Şubat 2012 Salı

BİR İPTE KAÇ CAMBAZ ?

Bu sayfalarda zamanında yazmıştım belediyelerin artık futbolun içinden çıkmaları gerektiğini, eğer spora kaynak ayrılacaksa bunun şehirlerin simgeleşmiş takımlarına ayrılması gerektiğini.

Melih Gökçek hala Ankaraspor'unu kurtarmanın derdindeyken, bir de üstüne Ankaragücü'nü de batırmışken hala bu ibretlik olaya rağmen parasını kendi takımına aktarmaya çalışan başkanlar var.

Bunların en önemli örneklerinin başında ise İstanbul Büyükşehir Belediye takımı geliyor.

Yıllardır futbola yaptıkları milyon dolarlık yatırımları şehre yapsalar belki bir az olsun ağzı burnu yamulmuş bu şehri düzeltebilirlerdi!

Ama yılmadılar, baskılara dayandılar(!) ve azimle taraftarı olmayan bir takım yaratıp o takımı 80bin kişilik bomboş bir stadda oynatmaya mahkum ettiler!

Bugüne kadar İstanbul B.B.'ye harcanan parayı ve bu takımın Türk sporuna yaptığı katkıyı, yani hem sportif anlamda hem de değer anlamındaki katkıyı rakamlarla açıklayabilecek bir babayiğit var mı meydanda?

İ.B.B.'nin Abdullah Avcı dışındaki kimseye bir faydası olmamıştır. Zaten onun da hangi bağlantılar sayesinde milli takımın başına iki saatlik karar verme süresinde getirildiği ortada değil mi?

Buraya kadar sanki her şey normalmiş gibi yapıp bir de geçen haftaya bir göz atalım.

Malumunuz soğuk ve kar yurdumuzu çok etkiledi geçen hafta ve hafta içinde oynanan maçlar vardı.

Bu kadar kar ve soğuktaki maçlarda durum ne oldu hatırlıyor musunuz?

Ankara'da Gençlerbirliği Gaziantep'i yendi, Ordu'da Orduspor Ankaragücü'nü yendi, Trabzonspor Avni Aker'de Bursaspor'u yendi, Samsunspor evinde Fenerbahçe'yi üçledi, Manisaspor ve Beşiktaş kendi sahalarında yenilirken, Sivasspor ve Galatasaray evlerinde berabere kaldılar.

Yani ligin 16 takımı azimle savaşıp o buz gibi havada karlı zeminlerde mücadele ettiler!!!

Bu kadar takım arasında maç yapmayan daha doğrusu yapamayan sadece iki takım vardı; İstanbul B.B. ve Karabükspor.

Türkiyenin güzide(!) stadında, İstanbul'un güzide(!) takımı, güzide(!) belediye başkanının karda kaybolması sebebiyle maçını yapamadı.

Sivas'da, Ordu'da, Ankara'da ve hatta aynı gün aynı İstanbul'da Türk Telekom Arena'da maç oynanıyor ve sadece İ.B.B.-Karabükspor maçı erteleniyorsa insan kendi kendine soruyor ne işe yarar bu adamlar diye!

Malumunuz bir de İstanbul 2012 Spor Başkenti!

Harika!

Yıl 2012 ve Avrupa'nın spor başkentinde daha o kentin belediyesinin takımı maç yapamıyor!

Sorumlu kaç kişi ki?

Ya da ortada bir ip var da, BİR İPTE KAÇ CAMBAZ?

Güzel ülkemin zavallı futbolu...

ÜÇTE SIFIR

Garip bir hafta geride kaldı Beşiktaş için.

Önce Kayseri deplasmanı, sonra ikinci yarının en kötü takımı Mersin İdman Yurdu'na evinde kaybedilen bir üç puan derken, Kadıköy deplasmanında ne kadar iyi oynansa da rakibin kısmetine karşı gelememe.

Bir haftada ÜÇTE SIFIR!

Aslında bu bir işaret ve belki de ibretlik bir hikayenin başlangıcı...

Çünkü esas olay geçtiğimiz bir haftada değil artık önümüzdeki haftada yatıyor olacak.

Perşembe günü buz gibi soğuk ve karlı bir zeminde çok formda bir Sivas karşısında deplasmanda oynanacak maç, üstüne Portekiz'in İ.B.B formantındaki geçen sezonun Europa League finalisti Braga deplasmanı ve bu maçlardan alınacak olası kötü sonuçlardan sonra kendi evinde Yıldırım Demirören protestoları altında bir başka formda ekip Gençlerbirliği maçı!

Kısaca ilk ÜÇTE SIFIR sarsıntıyı yarattı, eğer şimdiki periyodda da ÜÇTE SIFIR olursa, o zaman büyük yıkımın altında çok fazla kişi kalır!!!

2 Şubat 2012 Perşembe

BİR ÇOCUĞUN HAYALLERİ

Bu sayfalarda daha önce yazmıştım çocukluk anılarımı, Tevfik Sırrı Gür Stadı hatıralarımı.

Babamın elimden tutup beni maça götürüşünü.

Kırmızı lacivert kağıttan şapkalarım vardı yanlarından hava alan.

Gol olduğunda skorbordun ortasından çıkan el değiştirirdi parçalı renklerin yanındaki rakamları!

Gözlerim sadece kırmızı laciverti görse de gönlüm o renkleri siyah beyazla paylaşırdı.

Uzaktı, ulaşılmazdı ve hayaldi o zamanlar Beşiktaş!

Ama gönlümün hep büyük sahibiydi.

Mersin'de hiç 1. Lig maçı görmedim ben...

Hep istedim şehrimin takımını en üst ligde görmeyi.

Ve en büyük isteğimdi bir gün o en üst ligde bir Beşiktaş - Mersin İdman Yurdu maçı izlemeyi.

Aslına bakarsanız BİR ÇOCUĞUN HAYALLERİydi bu!

Ve bir gün İdman Yurdu yılların eskimiş kelepçelerini üzerinden atıp Türkiye'de futbolun en üst noktasına ulaştı!

Artık uzaktan izlediğim, doğduğum şehrin takımının bu noktaya gelişinin büyük gururunu yaşıyorum sekiz aydır.

Bank Asya'da şampiyonluk maçına çıktıklarında Barcelona'daydım, telefonumdan izlemiştim o maçı!

Şampiyonluk sevincini Akdeniz'in başka bir şehrinde bambaşka bir ülkede yaşamıştım.

Ve sonunda hayallerim gerçek olacaktı.

1983'de en üst lige veda etmişti Mersin, o tarihten öncesini de zaten hatırlayamıyorum, çok küçüktüm.

Bu nasıl bir bekleyiştir ne kadar yazsam zor anlatırım, bunu en iyi anlatanlardan biri Lig Tv'deki 'Deplase Keyifler' sanırım.

Buraya tıklayarak mutlaka bir göz atın!


Ama yıllar sonra bir lig maçında İnönü'de hayatımın en büyük aşkı Beşiktaş ve ilk aşkım vazgeçilmezim Mersin İdman Yurdu karşı karşıya gelecekti.

Soğuk ve karlı bir kış gününe denk gelmişti maç.

Ne zamandır hazırlıklarımı yapıyordum, her şey tamamdı.

Hatta öyle bir denk gelmiştiki hayatımın maçı, tam da babamın İstanbul'da olduğu zamanda oynanacaktı.

Yani anlayacağınız babasının elinden tutup İdmanyurdu maçlarına götürdüğü o küçük çocuk, yıllar sonra, hayatında ilk kez, babasının elinden tutup bu kez İnönü'ye maça götürecekti onu!

Bir baba ve oğlu ikisinin de gönlünde Beşiktaş ve Mersin İdman Yurdu!

Hayallerimiz yıkıldı üç gün önce, Pazartesi günü...

Hayatım boyunca beklediğim maç seyircisiz oynanacaktı!

BİR ÇOCUĞUN HAYALLERİ gerçekleşemeden başka bir zamana kaldı.

Yazık oldu.

Mehmet Ali Aydınlar ve Yıldırım Demirören, bir gün sizin de hayallerinizin yıkılması dileğiyle!

Biz hayatımız boyunca bekledik bu maçı biraz daha bekleriz o sabır var bizde!

Ne de olsa sevmek gücünü beklemekten alır...