26 Şubat 2010 Cuma

OLMADI OLAMADI

Bir klasik yaşandı dün akşam!

Biri Avrupa yakasında diğeri Asya! İkisi de son dakikada yıkıldı...

Söyleyecek pek bir şey yok, sadece şunu düşünün, acaba neden?

Cevap çok basit !

Bu haftasonu Fenerbahçe Belediye'yle, Galatasaray Kasımpaşa'yla karşılaşırken, Lille Auxerre'le, Atletico Madrid'de Valencia'yla karşılaşacak!!!
Bilmem anlatabildim mi?

25 Şubat 2010 Perşembe

BİR ÖĞRENEMEDİN TUNCAY

Şu anda ülkemizi yurt dışında temsil eden en önemli futbolcu Tuncay Şanlı!

Sezon başından beri neden Stoke City'yi seçti, ne zaman oynayacak, mutlu mu mutsuz mu haberlerinin arasında geçen bir sezonun içindeyken, dün akşam belki de takımının en anlamlaı galibiyetine imza attı Tuncay!

Stoke, Manchester City'yi uzatmalarda da olsa 3-1'le geçerken perde Tuncay'ın süper asistiyle açıldı.




City'nin golüyle uzatmaya giderken maç, uzatma dakikalarında 2-1 öne geçen Stoke'u rahatlatıp tur atlattıran gol de Tuncay'dan geldi!

Gol geldi gelmesine de, hatırlarsınız Adebayor gidip, gol attıktan sonra Arsenal tribününe koşunca cezayı hemen yemişti.

Yıllardır saçmasapan sevincini bir türlü değiştiremeyen, Manchester United'dan 6 yemişken, Fenerbahçe formasıyla gol atınca tribünlere sus işareti yapan üstün zeka dün akşam da golden sonra City tribünlerine koşup sus işareti yapınca küfürleri yedi!

Ne güzel golünü atmışsın, takımını üst tura çıkarmışsın, günün adamısın, git kendi tribünlerinle golü doyasıya yaşa!

Taaa İngiltere'lere gittin ama hala şu sevinmeyi bir öğrenemedin Tuncay!!!


24 Şubat 2010 Çarşamba

HANGİSİ GERÇEK ?

Yıl olmuş 2010, artık teknoloji hayatımızı her yerinde her anında!

Hayatımda önemli yer tutan konuların başında gelen bir durum var, o da Playstation!

Bu aralar Modern Warfare 2 oynamaya o kadar zamanımı ayırmama rağmen hala hem benim hem de çevremin en sevdiği oyunlar arasında PES ve FIFA...

Yıllar boyunca büyük bir rekabet sergiledi kendi arasında PES ve FİFA. Şimdi her ikisinin de 2010 versiyonları piyasada.

Ben gerçi Pes'ciyim ama Fifa'cıların da sayısı azımsanmayacak kadar çok!

Arkadaşlarla oynarken sıklıkla konuşuyoruz, oyunların artık ne kadar gerçekçi olduğunu, sadece grafiklerin değil aynı zamanda oyuncuların hareketlerinin, davranışlarının da muhteşem bir hale geldiğini.

Oyun dünyası böyleyken, oyunda atılan golleri görmüşken, gerçek hayatta da oyundaki gibi golleri gördükçe kafam iyice karışıyor!

Acaba hangisi gerçek?

Dün akşam Manchester United'ın West Ham önünde 1-0 öne geçtiği ve Rooney'in attığı golü izlemek lazım!

Bu gol anca Pes'de olur diyenler, bu gole de büyük ihtimalle 'pes' demişlerdir!


22 Şubat 2010 Pazartesi

BEN DE ÇOK ÖZLEDİM BE ETOO

Transfer sezonunda en çok konuşulan konuydu Etoo - İbrahimovic takası.

İlk başlarda ikisi de mutluydu, ikisi de gol atıyordu. Ama ne olduysa kış gelince oldu.

Önce İbrahimovic Milano'yu özlediğini itiraf etti, geçen hafta da Etoo Barcelona gözümde tütüyor dedi.

Birden bende de şimşekler çaktı. Sanırım bu arkadaşlar kulüplere hiç bağlılık göstermiyorlar. Özledikleri sadece yaşadıkları şehirlerin sokakları, gittikleri restoranlar, gece kulüpleri, şehrin havası ve insanları...

Etoo'nun söylediklerini düşününce, şöyle bir durup ofise bakınca sonra Barcelona'yı hatırlayınca, itiraf etmekte fayda var... Ben de çok özledim be Etoo...

Kuşu altın kafese koymuşlar, yine de Barcelona Barcelona demiş...

Resme bakar mısınız? Dememek mümkün mü?

AYNI DUYGUYU YAŞAMAK

Havalar sizi de vurdu mu?

Beni fena vurdu!

Eskiden mevzuları koluma takıp gezerdim, bu ara kafama takılmaya başladılar... Her konu için sekiz kez düşünüyorum bu ara... Mesela sürekli aynı şarkıyı dinliyorum, bir 'Temper Trap - Sweet Disposition' dır gidiyor!!!

Dün de stadda maçın başlamasına 20 dakika vardı düşünmeye başladığımda, Nobre'nin direkten dönen topuyla geldim kendime.

Konu şu; Cuma gününden itibaren büyük bir hengameyle hazırlandığımız, Pazar gününü şenlik havasında yaşayıp jackleri yuvarladığımız, derbi bu mu yani?

Seyirci görsel olarak hazır ama nefes olarak tükenmiş, futbolcular(özellikle Tello) ligi çoktan bırakmış, Galatasaray maç bitse de gitsek havasında, ben de kendi kendime soruyorum bu mu derbi diye!!!

Sonra aklıma Barcelona - Real Madrid, Celtic - Glasgow Rangers, Inter - Milan, Manchester United - Manchester City, Arsenal - Chelsea, Roma - Lazio maçları geliyor.

Onları beklerken bile daha çok heyecanlanmıştım. Onları izlerken bile futbolcular beni daha çok heyecanlandırmıştı.

Dün akşamki maçı izledikten sonra kendi kendime soruyorum hala, eğer o maçlarda stadda olanların duyduğu derbi heyecanıysa benimki ne?

19 Şubat 2010 Cuma

GİTTİ CAANIM PUANLAR

Şampiyonlar Ligi şu anda futbol arenasının en önemli, en prestijli markalarından biri.

Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası dışında, bütün kulüplerin, markaların, taraftarların yer almak için can attıkları bir lig Şampiyonlar Ligi!

İşte o ligde Çarşamba akşamı oynanan iki karşılaşma 2-1 ev sahibi takımların galibiyetiyle sonuçlandı.

Bayern Münih, Fiorentina'yı, Porto da Arsenal'i aynı skorla devirirken, maçlardan çok daha fazla konuşulan konu, bu kadar üst düzey bir ligde iki maçta da iki inanılmaz hatanın nasıl olacağıydı!

Fiorentina hem 10 kişi kalmışken, buna rağmen beraberliği yakalamışken, 90. dakikada Klose en az 2 metre net şekilde ofsaytta kafayla topu ağlara gönderdi.



Hakem de golü verdi. Böyle bir golün bizdeki bir derbide atıldığını düşünsenize. Ortalık eminimki savaş alanına dönerdi.

Ve diğer maç.



Hayatımda Arsen Wenger'i belki de ilk defa bu kadar kızgın gördüm.

Abuk subuk bu karara o kadar sinirlendi ki hakemlerin üzerine yürüdü.

Sanırım hakemlerin yaptığı bu hatalar en çok bay Platini'yi zorda bırakacak.

Futbolun ruhunu kaybetmemesi için büyük çaba harcayan bay Platini sanırım biraz da kulüplerin emeklerinin çalınmaması için çaba sarfetmeli ve hakem fiyaskolarını en az indirmenin hesaplarını yapmalı!!!

Biz söyleyip vazifemiziyerine getirelim ama sonuçta gitti caaanım puanlar!!!

18 Şubat 2010 Perşembe

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİ

Hayatın her anı karşılaştırmalarla, sınıflandırmalarla dolu.

Zengin-fakir, güçlü-zayıf, büyük-küçük ve daha neler neler.


Sadece insanlar için de geçerli değil bu durum, ülkeler için de geçerli. G-8'ler, G-20'ler, Natolar boşuna biraraya gelmiyor.

Bu kadar ayrım yapılırken futbol bunun neresinde diye soracak olursanız, durum belki de spor olduğu için daha nazik. Takımlar başarılarına göre sınıflandırılıp sıralamalar ve torbalar buna göre belirleniyor.


Futbolumuzun 2000'li yıllarda yaptığı müthiş çıkış takdire şayan!

Tarihimizin en parlak dönemini 2000'li yıllarda yaşayan Türk futbolu bir Dünya Kupası üçüncülüğü, bir Avrupa Şampiyonası yarı finali ve bir de Uefa Kupası gördü. Mağlup edilen onca dev kulübü, atlanılan turları saymıyorum bile.


İşte belki de son on yılda futboldaki en büyük sıçramalardan birini yapan ülkenin başına Guus Hiddink geldi.


Hiddink'in kim olduğunu vs.'sini oturup anlatmayacağım ama söylenmesi gereken bir kaç önemli nokta var.
Hiddink'in son çalıştırdığı üç milli takıma bakar mısınız? 'Güney Kore, Avustralya ve Rusya'.

Yani Türk futbolunun müthiş başarılara imza atıp, elit takımlar arasına çıktığı dönemde bay Hiddink futbolun 'Üçüncü Dünya Ülkelerinde' çalışıyordu!!!


Şu anda herkes seçimden memnun, doğru kişi Hiddink diyor herkes. Bu bana havaalanlarında çılgın bir kalabalık ve medya ordusu tarafından karşılanan daha sonra gönderilmek için binbir türlü yol denenen ünlü futbolcuları çağrıştırıyor.

Kısacası Hiddink seçimini doğru bulmuyorum, hele hele yardımcı hoca olarak Oğuz Çetin seçimi tam bir felaket!

Aranızda Hiddink gittikten sonra bu milli takımın başına Oğuz geçer diyen var mı? Ya da Oğuz ileride 3 büyüklerden birinin başına geçer diyen?


Fatih Terim'i aldığı paradan dolayı yerden yere vuranlar, şimdi 2-3 kat fazla paraya Hiddink gelince gıklarını bile çıkarmıyorlar, hatta dün spor bakanı Özak 'Fatih Terim aslında az alıyordu' deme gafletinde bile bulundu!!!


Her şeyi bir kenara bırakın bence Hiddink, Fatih Terim'den büyük bir hoca değil!!!


Peki bu kadar eleştiri yaptın, çözüm nerede diyenlere; Hiddink olmasaydı, Terim zaten uygun olmadı, kim gelmeliydi?
Benim en büyük adayım Tugay Kerimoğlu'ydu...

Neden Tugay?

Türk futbolunda son yıllarda bu kadar saygı gören bir futbolcu olmadı!


Türkiye'de bile bu kadar saygı gören( Türkiye'de bile diyorum çünkü Tugay, İngiltere'de saygı görmeseydi bu ülkede çoktaaaaan yerle bir edilmişti) bir adamın sonuna kadar bu koltuğu hak ettiğini düşünüyorum.


Deneyimi yok diyenlere; 40 yaşına kadar kaptan olarak Premier League'de oynamış kaç Türk futbolcu var diye sormak, Guardıolalar, Rıjkaard'lar hangi deneyimle Barcelona'ların başına geçti demek ve bu ülkenin yeni bir teknik adam kazanmasının zamanı gelmedi mi diye sormak lazım!!!

Sadece ülke içerisinde değil, Avrupa'nın dört bir yanında bu kadar çok yetenekli ve kaliteli topçuları olan bir milletin başına Tugay gibi bir ismin geçmesi yepyeni bir vizyon yaratmazmıydı futbolumuzda? Daha mı az yankı uyandırırdı Tugay Avrupa basınında?
Neymiş Hiddink haberi Uefa ve Fifa'da manşet olmuş. Türk Milli Takımından bahsediyoruz. Bugün kim bu takımın başına geçse manşet olur!!!

Son on yılda, futbolun Üçüncü Dünya Ülkesi klasmanındaki takımını çalıştıran Hiddink için bulunmaz bir fırsat milli takımımız!


Şimdi söyleyin bana sizce 'Milli Takım' mı kazandı? Yoksa Hiddink mi?

17 Şubat 2010 Çarşamba

FUTBOL DA OLMASA !!!

Dünya futbol topunun etrafında dönmeye devam ediyor.

Ekonomik krizin yoğun olduğu dönemde tek çıkış yolu kaldı o da futbol!

Bütün markalar aynı havada...'Dünya Kupası' gibi bir imkan varken 2010 yılında, her ürüne yasla futbol temasını, yedir millete durumu mevcut ortalıkta.

3G modem üreticilerinden Huawei bu fırsatı bilip, mobil sektörün önemli olaylarından 3G'yi futbolla birleştirmiş ve top şeklinde modemler üretmiş.

Eğer Haziran ayında Güney Afrika'ya gidecekseniz notebooklarınızı da yanınızda götürmeyi ihmal etmeyin.

Çünkü stada gelecek olan taraftarla hediye edilecek bu modemle birlikte, bir taraftan futbolculara bağırırken diğer taraftan çektiğiniz fotoğrafları televizyon başındaki arkadaşlarınızı çatlatmak için yollama imkanına sahipsiniz.

16 Şubat 2010 Salı

HAM MEYVA

Ham meyvayı koparmışlar dalından, almışlar koymuşlar sahanın ortasına.

Hatalar futbolun içerisinde olabilecek şeyler, herkes hata yapabilir ama beceriksizlik başka bir şeydir.

Önemli olan hata yapanla beceriksizi ayırabilmek ve buna göre hareket edebilmektir.

Futbolun içerisinde hata çok fazla var, olmaya da devam edecek. Mesela hemen aklıma gelen bu haftasonu Kayserispor kalecisi Suleymanou'nun yaptığı hata, biraz eskiye gidersek milli maçta Peter Cech'in elinden topu kaçırışı ve Nihat'ın golü, biraz daha eskiye gidersek Volkan'ın Schalke maçında ıska geçişi ve Lincoln'un golü.

Haftsonu Manchester City - Stoke City mücadelisinde Manchester'ın attığı gol beni biraz çileden çıkardı.

Defansın arkasına atılan topta Shawn Wright Philips iyi bir koşu yaptı, kalecinin hatasından faydalanarak boş kaleye giderken, Stoke defansı araya girdi ama bir hata daha ve üzerine büyük bir beceriksizlik örneğiyle bir golün nasıl armağan edilebileceğinin hepimize gösterdi.

Olmamış, dalında kalsaymış ham meyva, hiç düşmeseymiş Premier League'e!!!

Buyrun bakalım...

12 Şubat 2010 Cuma

İHTİYAÇ MOLASI

Bazen agresif olduğum doğrudur!

Sabır taşı moda göre değişir, modum da duruma göre!

Herkesin söylediği klasik ikizler burcu moduymuş yani...

Herneyse burdan kafasında marketing yapanlara, yaptığını zannedenlere, işimi en iyi ben yaparım diyenlere, burnu bilmem kaç feet havadakilere oturup ahkam kesecek halim yok tabii.

Ama madem futboldan ve futbolun ne kadar hayatın içinde olduğundan bahsediyoruz, o zaman buna göre hareket etmek gerek.

Sadece nacizane bir resim paylaşayım, belki hafiften haftasonu dışarıda içerken, yemek yerken, maç izlerken, sinemada yeni film kovalarken ya da evde pijamayla dolaşırken aklınıza gelir beni hatırlarsınız.


İhtiyaç molası dediğiniz şey o kadar önemli ki, adı üstünde ihtiyaç!

Ekmek, su gibi ya da 'futbol' gibi bir ihtiyaç, ihtiyaç molası!!!
Dolayısıyla bunu iyi değerlendirmek lazım!

Buyrun resmi inceleyip değerlendirin; İHTİYAÇ MOLASI!!!

11 Şubat 2010 Perşembe

ORTAYA KARIŞIK

Bir süredir nadasa bıraktığım resimleri yayınlamak için gün sayıyordum. Biraz light konulardan bahsetmek için ideal günleri bekliyordum.

Bence o gün bugündür!


İşte ilk resim; ST. Pauli - Mainz maçında hakem sahaya pek bir tedbirli çıkmış :)
Unutamadığım anlardan biri; Celtic taraftarı bitiş düdüğünü bekleyemeden galibiyet coşkusunu sahaya taşırmıştı.
Antreman metodlarına hastayım; denge, dayanıklılık, kondisyon için birebir. Evde denemeyin, ya da boşverin hiç denemeyin :)
Beyefendinin denemediği bir bu kalmıştı!
Ah Ailton, vah Ailton! Sevinmeyi bileceksin, bilmezsen dünyanın bir ucundaki adamın blogunda bile madara olursun!

10 Şubat 2010 Çarşamba

ARDA vs MESSİ

Nice zamandır tutuyorum kendimi şu karşılaştırmaya girmeyeyim diye. Ama her insanın olduğu gibi benim de bir sabrım var.

Herkes, hatta Arda bile kendini Messi'yle karşılaştırdı. Sanırım ben de konuyla ilgili konuştuktan sonra geriye bir tek Messi kalacak sessiz kalan.

Oyun zekası dediler, teknik dediler, fizik dediler, dediler de dediler! Ama bir şeyi gözden kaçırdılar.

Dün gazetelerdeki bir haber aslında hem zihniyet hem de dünya görüşü farkını çok net ortaya koyuyor.

Arda Turan ülkenin en çok kazanan, konuşulan ve göz önünde olan futbolcusu olmasına rağmen yukarıdaki resimde, kız arkadaşına sinema kapattığı geceki kıyafetine bir bakar mısınız?

Bu kıyafetle Avrupa'ya bir kulübe gitmeyi düşünüyorsa, lütfen bir kaç kez daha düşünsün.

Yukarıdaki kıyafet 'Kurtlar Vadisi'nin bir bölümünde oynayan bir karakterin değil,ülkenin en çok konuşulan futbolcusu Arda'nın kyafeti.

Bir de Messi'ye bakalım. Sıradan bir akşam, Messi dışarıda kıyafeti de aşağıda!

Tekniği, fiziği, performansı karşılaştırmayı bırakın, önce buyrun burdan yakın, gerisini çoooook sonra konuşuruz.

9 Şubat 2010 Salı

100 OLDU !

1 Eylül 2009 tarihi artık benim için önemli bir tarih.

Bir şeyler karalayıp bunları yayınlamaya karar verdikten sonra, bütün hazırlıklarım tamamdı ve ilk yazımı Dünya'yla paylaşmıştım!



Bugün bir baktımki 99 yazı olmuş.

Dalya demenin zamanı!

Benim yazmaya sizin de okumaya devam etmeniz dileğiyle.

8 Şubat 2010 Pazartesi

BİR RESİM = ÇOK ŞEY

Çok enteresan bir eşleşme oldu!

Cuma günü yazdığım gönlümden geçen ülkeler içerisinde sadece Avusturya denk geldi.

Ama yine de gruba şöyle bir baktım hiç de fena sayılmaz!

Grubun aslında çok enteresan olduğunu kabul etmek gerekir.

Örneğin Almanya açısından bakılırsa, Kazakistan ve Azerbaycan'ın teknik direktörleri Alman. Bunun yanı sıra adeta yavru vatanları Avusturya yine bu grupta ve Alman ekolunu çok iyi tanıyan Dick Advocaat'lı Belçika! Bütün bunların üzerine Euro 2008'de yenmekten büyük keyif aldıkları Türkiye! Aslında bizden daha şanslı kurayı çeken sanırım Almanlar oldu.

Bizim açımızdan düşünecek olursak; gruptaki her ülkede oynanacak maçlarda Türk seyircilerin stadları en az üçte bir oranında dolduracağını düşünüyorum.

Her şey iyi hoş güzel de; keşke bir de aşağıdaki resme teknik direktörümüz girebilseydi. Başıboş bir haldeyiz. Aşağıdaki resme bakınca bir çok kişi iç geçirmiş olabilir; mesela federasyon başkanı, mesela FATİH TERİM!

O resimde olmayı çoktan hakediyordu Grande Terim!

Avrupa Şampiyonasında Hırvatistan maçının sonrasıydı. Soyunma odamızın kapısında Oğuz Çetin ve yanında kapıya dayanmış, maç boyunca terden sırılsıklam olmuş beyaz gömleğini çıkarıp atmış, üstünden büyük bir yük kalkmış, yarı çıplak halde Fatih Terim duruyordu.

Bütün ülkede böyle bir zaferi yaşamanın mutluluğu vardı; ama Fatih Terim de ise böyle bir zaferi YAŞATMANIN mutluluğu!!!

O gün Terim'e olan saygım, sevgim ve hayranlığım kat be kat arttı!

Zararın neresinden dönülse kardır. Sadece şunu düşünseniz bile yeter; grubumuzdaki takımların teknik direktörlerinin yer aldığı aşağıdaki resimde Fatih Terim de olsaydı sizce en çok ilgiyi gören, dikkat çeken teknik direktör kim olurdu?

5 Şubat 2010 Cuma

BEKLE BENİ 2012

Hayatımın en güzel, en anlamlı, en unutulmaz zamanıydı Euro 2008.

Aslında böyle bir blog yazarken, o döneme çok haksızlık yaptığımı da düşünmüyor değilim. Çünkü Euro 2008 için de sayfalarca yazmam, orada olanları aktarmam, görülmeyenleri, yaşanılanları ortaya çıkarmam gerekir. Karar verdim çok yakında!!!
Hazır o dönemi anmışken, o dönemki ekibime de burdan çok teşekkürler...

Ben o anılarla yaşamaya devam ederken zaman hızlıca aktı ve neredeyse iki sene oldu. Dünya kupası 2010'a yaklaşırken ve malesef biz bu heyecandan mahrum kalmışken, yeni bir serüven başlıyor; EURO 2012!

Bu pazar kuralar çekilecek ve Eylül ayından itibaren Polonya-Ukrayna'ya gitmek için yarış başlayacak.

Yeni anılar, yeni heyecanlar, yeni bir dünya için şart 2012!

Torbalara şöyle bir bakalım;

1. TORBA: İspanya, Almanya, Hollanda, İtalya, İngiltere, Hırvatistan, Portekiz, Fransa, Rusya,

2. TORBA: Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, İsveç, İsviçre, Sırbistan, TÜRKİYE, Danimarka, Slovakya, Romanya.

3. TORBA: İsrail, Bulgaristan, Finlandiya, Norveç, İrlanda Cumhuriyeti, İskoçya, Kuzey İrlanda, Avusturya, Bosna Hersek.

4. TORBA: Slovenya, Litvanya, Macaristan, Letonya, Belarus, Belçika, Galler, Makedonya, Güney Kıbrıs.

5. TORBA: Karadağ,, Arnavutluk, Estonya, Gürcistan, Moldova, İzlanda, Ermenistan, Kazakistan, Liechtenstein.

6. TORBA: Azerbaycan, Lüksemburg, Malta ,Faroe Adaları, San Marino, Andorra.

Aslına bakarsanız gönlümden Hırvatistan, TÜRKİYE, Avusturya, Güney Kıbrıs, Liechtenstein, San Marino geçiyor!

İsterse en zorlusu gelsin önemli değil; önemli olan bunu başarabilmek.

Hem milli takım için hem de benim için hedef belli; BEKLE BENİ EURO 2012!!!

4 Şubat 2010 Perşembe

BU KIZDA İŞ VAR !

Adı : Filiz Koç

Yaşı: 23

Oynadığı takım : FFC.Oldesloe E.V.

Bir Alman anne ve bir Türk babanın ürünü Filiz.

Türkiye bayan milli futbol takımı kaptanı ve aynı zamanda FFC Oldesloe futbolcusu.

Herhangi bir Türk genç kızı gibi olmak yerine o futbol sahalarında olmayı tercih etmiş. Büyük ihtimalle ne iş yapıyorsun diye soranlara 'baba mesleği' diye cevap veriyordur.

Çünkü babası eski Hannover 96, Galatasaray ve milli takımımızın futbolcusu Savaş Koç, yani hepimizin bildiği 'Küçük Savaş'.

İşte bu başarılı hanım kız sanırım futbolculuktan sonrasına da yatırım yapmaya karar vermiş ve Almanya'daki dergilere enteresan pozlar vermiş ve anında Almanya çalkalanmış!!!

Sahadaki performansını bilmem ama kamera önündeki çalışmaları başarılı!

Buyrun bakalım beğenecek misiniz? Gerçi ben takım arkadaşı kaleci Janne'yi (sarışın kaleci) tercih ederim ama neyse :)))




GRİBİNİZİ BULAŞTIRMAYIN !

Evet havalar soğuk, evet dışarı çıkmakta zorlanıyoruz, evet bünyelerin hastalığa en müsait olduğu bir dönemdeyiz ama başkalarının gribiyle eziyet çekmek zorunda mıyız? HAYIR!

Salı akşamı itibariyle başlayan karla birlikte eve kapandıktan sonra, ancak bu sabah adımımı attım dışarı. Bol bol televizyon seyrettim. Aslında seyrettim demek biraz iyimser bir tabir olabilir, acı çektim desem daha doğru olur!

Salı akşamları NtvSpor'da büyük beğeniyle izlediğim 'GOL' programı bu sefer korkunçtu. Korkunçtu çünkü Güntekin Onay ve Mert Aydın'ın yorumlarıyla destek verdiği programı sunan Ersin Düzen grip olmuş. Öncelikle geçmiş olsun. Ama adama sormazlar mı 'Yahu kardeşim madem hastasın neden gidip evinde dinlenmiyorsun?' diye. Madem hastasın git iyileşmene bak!

Hadi diyelim sen kalktın geldin ve NtvSpor'daki birbirinden değerli, programı her şekilde başarıyla yönetebilecek diğer arkadaşlarına bırakmadın, peki ya seni o ses tonuyla ekrana çıkaran NtvSpor yönetimine ne demeli?

Tıkalı burundan çıkan, bıkıp usandıran ses tonuna daha fazla dayanamayıp, inatla programı izlemeye devam ederken, söz her Ersin Düzen'e geldiğinde 'mute' tuşuna basıp eziyetten kurtuldum!

Peki ya Ersin Düzen yalnız mı? Tabii ki hayır.

Dün oynanan İ.B.B. - Trabzonspor maçını sunan Erdoğan Arıkan'a ne demeli?

Vergilerimiz sayesinde onca insanı kadrosuna katan, Türkiye'nin her köşesine spiker gönderen bir kanalda yayınlanan maçı grip olmuş spikerin mi sunması gerekir?

Erdoğan Arıkan sayesinde, zaten görüntüsü çamur gibi olan, full hd bilmem kaç inch televizyonumun ısrarla reddettiği ama mecburiyetten maç izlemek için açılan Trt'den nefret ettim!!!

Bugün Ersin Düzen, Erdoğan Arıkan yarın başkası! Herkes hasta olabilir peki onları o halde ekrana çıkaranlar?

Beyinleri grip olmuş Tv yöneticilerine; yeter GRİBİNİZİ BULAŞTIRMAYIN!!!

2 Şubat 2010 Salı

KONTRA ATAK NASIL YAPILIR ?

Bu sorunun cevabı aslında çok basit!

Aşağıdaki video kontra atağın nasıl yapılması gerektiğinin belki de en iyi örneklerinden biri!

Ve bana kalırsa haftasonunda Guti'nin Benzema'ya yaptığı asist, Roma'da Okaka'nın attığı golle birlikte haftanın en güzel üç hareketinden biri...

Aslan parçası Rooney'in kendi yarı sahasının ortasında topu alıp, pasını verdikten sonra metrelerce attığı depara ve bu kadar uzun mesafeli bir depardan sonra topun gelişine çakışına bir bakar mısınız?

İnsan mısın ROONEY?!?

YALAN RÜZGARI

Bir patlak da John Terry verdi. Milyon dolarlar, eurolar, poundlar kasada durduğu gibi durmuyor tabii! Dürtüyor da dürtüyor!

Geçen yılki Tiger Woods 'kaplanın gözü' olayından sonra şimdi de John Terry sağlam bir skandala imza attı.

Konuyu zaten biliyorsunuz. Aldatan taraf, aldatılan taraf, mağdur taraf vs. hepsi ortadayken, aldatılan tarafın sadece Bridge olmadığı, hanım kız Vanessa'nın John dışında başka bir Premier Lig oyuncusuyla daha aynı anda ilişkisi olduğu ortaya çıktı!

Ne diyim işte allahın sopası yok, güya sen karda yürüyüp izini belli etmezken, atı alan Londra'yı çoktaaaan geçmiş. Onca şöhret, onca parayla zaten en güzeline sahipsin, daha gerek var mı ki başka sularda gezmeye, boğulmaya ?

Ben de gerçekten gerek var mı dedim ve Vanessa'yı şöyle bir araştırdım!

Buyrun bakalım, siz olsanız Vanessa için hanımınızı aldatır mısınız?