29 Eylül 2009 Salı

ŞAMPİYONLAR LİGİ KABUSU

Yine bir Şampiyonlar Ligi haftasına giriyoruz.Bu yeni haftayla birlikte birbirinden önemli maçları her yıl olduğu gibi artık bir klasik haline gelen Star Tv’den izleyeceğiz.

Şampiyonlar Ligi ilk başladığında,maçları yayınlayan Star’da hayatımıza bir enteresan maç anlatım tarzıda girdi.Bülend Karpat ve Ümit Aktan’ın başlattıkları akımla birlikte Türk televizyon tarihinde en büyük devrimlerden biri gerçekleşti.

Bu devrim o kadar büyük bir devrim olduki zamanın usta spikerlerinden olarak anılan İlker Yasin’in maç anlatımında da kırılma noktalarından biri gerçekleşti.


İşin enteresan tarafı bir zamanlar Bülend Karpat,Ümit Aktan’la başlayan devrimin bünyesine bir de İlker Yasin girince,Şampiyonlar Ligi’ni anlatmaya çalışan ve mesleğin başındaki yeni neslin kimyası iyice bozuldu.Hele hele bunların üstüne tuz biber olan,yorumcu olarak takılan Hayri Hiçler’i(bir GS-BARCA maçında boğayı öldürdük,boğayı öldürdük diye bağırışını unutamıyorum) hiç hesaba katmıyorum!

Artık Şampiyonlar Ligi haftalarında dayanılmaz anlatımlarıyla Ertem Şener,Sabri Ugan ve Emre Tilev şeytan üçgeni var.Ve bakalım bize bu hafta maçları izlerken sesi kapattırmak için neler yapacaklar?

Bir Chelsea maçında Ertem Şener ‘top Mariah Carey’in kuzeni Ashley Cole’da’ diyecek mi?Emre Tilev bir Beşiktaş maçında ‘taraftar burda da bilmemne flarmoni orkestrası gibi’ diye tabirler kullanacak mı? Ve Sabri Ugan sesini kısıp,yumuşatıp romantik maç anlatmaya devam edecek mi? Hep birlikte göreceğiz!


‘Motor taksan Arif’e yetişemezsin’ diyen Ümit Aktan’ların, ‘Alpay tuttu mayosundan indirdi’ diyen Bülend Karpat’ların ve ‘Hem penaltı Hem gol’ diye bas bas bağıran İlker Yasin’lerin veliahtlarının böyle olması kaçınılmazdı sanırım.

Yapmaaaayınnn çocuklarrrrrr yapmayınnnnnnn...

24 Eylül 2009 Perşembe

BÜYÜK KULÜP OLABİLMEK !

Bu haftaiçinde Dünya’nın en önemli ligleri ara vermeden görevlerini yerine getirmeye devam ettiler.Özellikle İspanya ve İtalya ligindeki maçlarda gördükki büyük takımlarla diğer takımlar arasındaki farklar iyice açılmış durumda.

Bütün bu maçlar içerisinde taraftarlardan yöneticilere,futbolculardan teknik direktörlere kadar herkese örnek olacak bir maç oynandı İnter-Napoli arasında dün gece.

Aslında maçın içerisinde olanlardan çok maç öncesi yaşananlar daha önemliydi.Takımlar seromoniye çıktıktan ve taraftarları selamladıktan sonra İnter’in Dünya’nın dört bir yanında bulunan kendi futbol okullarından gelmiş 11 yaş altı yepyeni futbolcular Guiseppe Meazza’nın çimlerinde futbolcularla selamlaştı.

Hem de ne selamlaşma! İsrailli ve Filistinli çocuklar bile yanyanaydı!!!

Belki de son yılların en uzun seromonisi dün akşam böylece gerçekleşti.

19 ayrı ülkeden İnter için ter dökmeye başlayan 11 yaş altı çocuklardan bazılarını mutlaka futbol sahnesinde 6-7 yıl sonra birer yetişkin olarak göreceğiz.

6-7 yıl sonrayı biz görebilirmiyiz bilemem ama dün akşam hem o çocukların hem de milyon euroluk futbolcuların gözlerindeki mutluluk parıltısını net bir şekilde gördük.

Büyük kulubüz diye geçinenlere duyurulur !!!

17 Eylül 2009 Perşembe

ALDIRMA ROONEY ALDIRMA

Salı akşamı oynanan Beşiktaş – Manchester United maçından sonra İngiltere’de en fazla konuşulan konu ne maçın skoru,ne kadro seçimleri, ne de alınan 3 puan oldu.

İngiltere’nin göz bebeği Wayne Rooney yine manşetlerdeydi.Hem tribünle girdiği dalaş hem de kramponlarını fırlatmasıyla birdenbire günün adamı olmayı başardı.

Aslında bütün bunların dışında Rooney’in derdini anlatan konu oyundan alınırken sahada açıkça ortaydı.

Maçtan önce twitterında bu kadar iddalı konuşan bir futbolcunun sahada istediği hiçbirşeyi yapamaması,İngiltere’nin şu andaki en büyük gol silahının pozisyona dahi girememesi konuyu zaten kısaca özetledi.

Ve ne büyük bir tesadüftürki o oyundan çıkarken bütün takım arkadaşlarının gözü de Rooney’deyken, onunla ilgilenen ve ona hayranlıkla bakan başka bir efsane vardı;İbrahim Üzülmez!

Acaba İbrahim Üzülmez’in önünden bu şekilde oyundan çıkmak kramponlarını fırlatmasına sebep olmuş olabilir mi?


Aldırma Rooney aldırma,Beşiktaş'ın önümüzdeki maçlarda sana çok ihtiyacı olacak!!!

16 Eylül 2009 Çarşamba

MANCHESTER UNITED'I ANLAMAK

Kuraların çekilmesiyle birlikte, büyük bir heyecanla beklediğim maç dün gece oynandı.

Aslında dün gecenin bir futbol maçı dışında farklı bir anlamı vardı tribünde olanlar için.Yıllardır büyük bir saygıyla izledikleri Sir’ü, playstation oyunlarında vazgeçemedikleri Rooney’i, artık yaşayan efsane olarak andıkları Scholes ve takım elbiseli de olsa Giggs’i İnönü çimlerinde görmenin heyecanı vardı herkeste.

Flaşlar uzun zamandır hiç bu kadar patlamamıştı İnönü’de. Aslında bu bile Manchester United’ı ve büyüklüğünü anlamaya yeterliydi.

Yinede arada bir kaç çürük elma da çıkmıyor değil.
Resimdeki Arsenal atkısıyla United’lı oyuncuları kızdırmaya çalışan taraftar gibi mesela.

Konudan çok uzak,konuyu anlamamış,kavrayamamış.
Maçtan sonraki demeçler şöyle olmalıydı United’lı oyunculardan'Bugün istediğimiz oyunu sahaya yansıtamadık çünki tribündeki Arsenal atkısı moralimizi çok bozdu!!! '

Seyircide Liverpool maçındaki şovu tekrarlamak hatta daha iyisini yapmak hevesi vardı ama takım en ufak bir ışık vermedi onlara.

Yine de bu kadarı bile yetti kırmızı şeytanları etkilemek için!
Peki ya biz etkilendik mi onlardan?

İnsan soruyor;bu mu önceki yılın şampiyonu, geçen senenin finalisti? Anlamadım ben bu oyunu. Sahaya çıkan onbir yerine çıkmayan onbiri tercih edebilirim.

Kalede : Van der sar
Geride : Wes Brown,John O’Shea,Rio Ferdinand,Rafael
Ortada : Owen Hargreaves,Ryan Giggs,Darren Fletcher,Ji-Sung Park
İleride : Berbatov,Michael Owen

Belki bu onbiri bir başka seferde görebiliriz ama insan hayatında kaç defa SİR ALEX FERGUSON’u İnönü’de yarım saha boyunca koşarken görebilir?

Böyle unutulmaz bir hareket için Sir’ü alkışlamak da Beşiktaş taraftarını alkışlatmaz mı?

15 Eylül 2009 Salı

RÜŞTÜ ve OFSAYT TAKTİĞİ (!)




36 yaşında,131 kez milli,Fenerbahçe’nin tarihinde en fazla formasını taşıyan,Türkiye’nin en büyüklerinden Beşiktaş’ın 1 numarasını giymeye devam eden ve öyle ya da böyle kariyerine Barcelona’yı da eklemiş gözlerinin altı boyalı bir isim Rüştü Reçber.

Haftasonu oynanan Galatasaray – Beşiktaş maçı bana birkez daha hatırlattı ki dünyada ofsayt taktikleri ikiye ayrılır; herkesin bildiği ofsayt taktiği ve Rüştü’nün ofsayt taktiği!!!

Demekki bu kadar büyük takımlarda defalarca oynamak ofsaydı öğrenmeye yetmiyor.Cumartesi günü Kewell’a top geldiğinde eli havadaydı.Baros golü attığında yine elini kaldırıp bir kez daha ofsayt isteğinde bulundu.Galiba yan hakemi etkilemenin ya da kötü gol yemenin bahanesi Rüştü için bu olmalı.

Böyle yediği o kadar gol var ki.Daha dün gibi Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nde deplasmanda Porto’dan yediği golde elini nasıl ofsayt için kaldırıp kaleyi boş bıraktığını çok iyi hatırlıyorum.

Rüştü’nün bilmesi gereken kendisinin dışında bu numarayı kimsenin yemediği.

Yenilen birşey varsa o da ‘sörf’ değil gol!

Manchester United maçında Rüştü’nün ofsayt taktiği yapmaması dileğiyle!!!

14 Eylül 2009 Pazartesi

EMRE BELÖZOĞLU’NUN BİLİNMEYEN DÜNYASI








Türkiye’nin belkide son 10 yıldır en çok konuşulan futbolcusu hiç kuşkusuz Emre Belözoğlu.

Uefa kupasının alındığı yıl,sabahın 5’inde yaptığı kazada 1 kişinin ölümüne sebebiyet vermesiyle başlayan olay adam olma sendromu,kırmızı kartlar,basına çekilen hareketler ve daha birçok vakayla yeteneklerinin önünde olmaya devam ediyor.

Aslında futbolun dışında da yeteneklerinin fazla olduğunu düşündüğüm Emre’ye Mallorca’nın Valdemossa bölgesinde rastladım!Hem de ne rastlaşma.Sizin de karşınıza piyano çalan bir Emre çıksa napardınız?

Büyük ihtimalle benim gibi önce şok olup ardından beyefendinin ispanyolca konuşmaya başlamasıyla içinizi rahatlatır, kahkahayı basardınız.

Biri futbolcu diğeri piyanist,biri Emre diğeriyse Javier ama ikisi de aynı!Mesela sol üstteki resim acaba Emre'mi? yoksa Javier mi?


inanmıyorsanız bir de siz bakın http://www.javierperianes.com/


Resimler önemli bir ipucu ama Emre’ye ayırdığınız vaktin 10'da birini Javier’e ayırırsanız daha karlı çıkarsınız!







7 Eylül 2009 Pazartesi

ELDE PATLAYANLAR !

Dünyanın ekonomik krizle boğuştuğu,piyasaların altüst olduğu bir dönemde açılan transfer sezonunun sonuna geçen hafta gelindi.

Her sezondan farklı olarak zaten ekonomik krizde olan kulupler,borçlanmayla yüksek bedelli transferler yapmak yerine,ellerindeki oyuncularu tutmak ya da kiralık oyuncularla ilerlemeyi tercih ettiler.Örneğin İspanya’da tam 13 kulüp koca transfer sezonunu 5miyon euronun altında bir harcama rakamıyla kapattı.

Peki ya Türkiye?

Aslında ekonomik krizin teğet geçtiği ülkemizde yine milyon eurolar havada uçuştu.Ama bu eurolar gerçekleşen transferler yerine dedikodular için bol keseden harcandı.

Büyük ihtimalle transfer dedikodu sezonunda en çok parayı harcayan ülke medyamızın üstün gayretleriyle Türkiye oldu.

Kimi seve seve geldi ama kulubüyle anlaşamadılar,kiminin eşi bir türlü ikna olmadı,kimiyse bilmem kaç milyon eurodan aşağıya bir türlü inmedi...

Zaten gelenleri herkes biliyor, ya gelmeyenler?

FENERBAHÇE
Ronaldinho
Konoute
Adriano
Giovanni Dos Santos
Jo
Wagner Love
Arjen Robben
Sneijder
Trezeguet
Schevchenko
Bordon
John Carew
Luca Toni
Totti
İbrahimovic
Eto
Patric Viera
L.Fabiano
Van Persie
Fabregas
Adebayor
Robinho
Naldo
Poulsen
Baptista
Grafite
Xabi Alonso
Nilmar
Seedorf
Van Nistelrooy

GALATASARAY
Adrian Mutu
Ryan Babel
Afonso Alves
Morientes
Kiessling
William Gallas
Michael Owen
Sidney Govou
Reyes
R.Santa Cruz
Benayoun
Saviola
Guti
Mancini
Kuranyi
Gudjohnsen
Aguero
Djibril Cisse
Hleb
Lucas Neill
Almeida
Van Nistelrooy

BEŞİKTAŞ
Deco
Saha
Quaresma
Obafemi Martins
Wagner Love
Van der Vaart
Adrian Mutu
Zalayeta
Metzelder
Buananotte
Pantelic
Pavlychenko
Riise
Tevez
Riquelme

Aslında bütün bunların yanında bir de Real’in C.Ronaldo transferini gölgede bırakacak sansayonel Beşiktaş transferi var ki Matrix’deki yerini çoktan aldı!

1 Eylül 2009 Salı

GOLCÜ ŞANSI 'BAŞLARKEN!'

Selam,

Uzun yıllardır benden bekleneni artık gerçekleştirmeye karar verdim.

Dünyada en fazla konuşulan, hele hele Türkiye'de ağzı olan herkesin konuştuğu, en güzel sporla ilgili artık iş başa düştü.

Blog dünyasında artık uzaktan vuruşlar yapmak yerine, kalecinin elinden kaçıp önüne düşen topları tamamlayan bir yazar var!!!

Saygılar...