Futbolun getirdikleri ve götürdükleriyle dolu bir yıl oldu.
Şöyle bir baktım da geçen sezona onca konu, onca yazı vardı.
Şampiyonlar Ligi'ni Barcelona'nın alması, transferler, şike, blogların ülkemizda yasaklanması ve iki buçuk ay boyunca yazı yazamamam ilk aklıma gelenler...
Ama şahsım adına söylemeliyimki bu yılı asla unutmayacağım!
2011 yılı ilk kez bir El Clasico izlediğim yıl oldu...
Önceki sezonun İspanya Süper Kupa Finali'ni Nou Camp'da izlemiştim, bu sezonki finali de izleyince hem iki yıl üst üste Barcelona'nın kupayı kaldırışını hem de hayatımda ilk kez bir El Clasico deneyimini yaşamış oldum...
Herkese mutlu, sağlıklı, futbol dolu bir yıl dilerken, umarım hepinizde de yukardaki ilah Hugh Hefner şansı olur...
Bunalımdaki Türk Futbolunun belki de parlayan bir kaç yıldızından biri, bana kalırsa da İLK YARININ FUTBOLCUSU; Egemen Korkmaz!
Bursaspor, Trabzonspor derken milli takımın ve Beşiktaş'ın çok geç kazandığı bir isim O!
Şu istatistiğe bir bakar mısınız; ligde tam 17 maçta ilk on birde başlayıp Bursaspor maçının dışındaki tüm maçlarda 90 dakika sahadaydı, Avrupa maçlarının tamamında yani 8 maçta daha oynadı, bunlara bir de 6 milli maçı eklerseniz, toplam 4 ayda oynanan 31 maç sanırım tüm gerçekleri bize sunuyor!
Bütün bunlara ek olarak attığı iki önemli gol var Beşiktaş için...
İstikrar, azim, hırs, centilmenlik ve tüm oynadığı maçlarda hatasız görev yapmasıyla saygıyı sonuna kadar haketti Egemen Korkmaz...
Beşiktaş taraftarı da onun hakkını verdi tabi, çünkü o taraftara üçlü çektirmek her yiğidin harcı değil!
Okuyanlar bilir, Mesut Özil'e karşı büyük bir antipatim var.
Sevmiyorum adamı.
Topçuluğuna, yeteneğine bugüne kadar en ufak laf etmeyip adamın oyununu da kendisine MeSSut diyerek övmüştüm.
Takıldığım noktaysa Mesut'un Almanya milli takımını seçmesiydi.
Hala takılıyorum ve devam da edeceğim.
Gelin görünki İspanya Ligi'ne verilen aradan istifade beyimiz kalkıp özel uçakla Zonguldak'a gelmiş ve köyünde iki gün geçirmişti.
Ntvspor'da izlediğim ropörtajda 'toprağıma amcamgile, yengemgile geldim' diyerek maçlarda ettiği Türkçe küfürlerin dışında da bizden izler taşıdığını gösterdi Mesut!
Bu yayınla birlikte eş dostun 'bak gördün mü adam Türk' mesajlarına ve telefonlarına maruz kaldıktan tam bir gün sonra Cuma akşamı dışarda yemekteyken bir de yan masamıza kim gelsin?!?
O saydırdığım Mesut Özil çıksın Madrid'den gitsin Zonguldak'a sonra da gelsin istanbul'da yan masamıza!
Haydaaaa...
ALLAHIN SOPASI yok tabi...
Canını sıkmadım çocuğun merak etmeyin.
Aslında her şeyi bir kenara bırakın Zonguldak'a gittiğinde üzerindeki 'Mıchael Jackson'ın 1983'de Thrıller videosunda giydiği kırmızı ceketi andıran ceketi ' çok mu aradın?' demem lazımdı :)
Şaka bir yana dedik ki iyi topçusun ama ben Barcelona'yı destekliyorum.
Hele hele yanımdaki iki arkadaşım Real Madrid'i tutuyor ve Mesut'u çok seviyorken geceyi mahvetmenin anlamı olmazdı!
Memleket meselesine sonra daha rahat ve alkolsüz olduğumuz bir zamanda girmeyi tercih ettiğimi de özellikle belirtmem gerek, yoksa sıkıntı çıkabilirdi.
Hazır bir Real Madrid'li topçuyu yakalamışken imza almamak olmazdı.
E tabi insanın elinde hazırda forma falan da olmayınca peçeteyi imzalatmak da bize yakışmazdı!!!
Günümüzde herkes bir sosyal medya gurusu olmuşken, birden bire millet pazarlamanın dahi çocuğu gibi takılırken, bu işleri yıllardır yapan birisi olarak sadece şaşkın bakışlarla izliyorum ortalığı!
İşler o kadar aldı başını gittiki sezon başından beri yayınlamak istediğim o futbolun markaları yazımı yayınlayamadım!
O yazıya gelene kadar idare etmenizi istediğimi bir resim var!
Bu sezonun hiç kuşkusuz en önemli çıkışlarından ve sürprizlerinden birini yapan Mersin İdman Yurdu'nun forma sponsoru olan Soil'in bir billboard çalışması!
Adamlar almışlar Nobre'yi koymuşlar!
Bunun bir de Nurullah Sağlam ve Nduka versiyonlarını gördüm ama yayınlamaya vicdanım el vermedi :)
Siz de Nobre gibi DAHA GÜÇLÜ OLMAK İÇİN Soil'e gelin!
Meğer Nobre bu sezonki formunu Soil petrollerinden alıyormuş, biz de Beşiktaş'da neden oynamadı diyorduk!
Bernabeu da olsa Camp Nou da olsa tarife hep aynı...
Maç sonucunu geçtik, bu devirde Barcelona'nın yüzde kaç topa sahip olacağını, kaç şut çekeceğini, kaç pas yapacağını merak edip istatistik kovalıyoruz, ne de olsa artık KLASİK CLASICO!
Bir de unutmadan Mourinho'nun son üç maçtaki bahanelerine bakmak gerek; 5-0'dan sonra 'Hakem', Süper Kupa maçından sonra ' Messi ' ve bu maçtan sonra 'Şans '; ilahi Mourinho!
Madrid'li evine yine hüzünlerle dönerken, Barcelona'lı ise evine değil Tokyo'ya devam etti...
Yarın akşam bu sezonun üçüncü El Clasico'sunu izleyeceğiz!
Hatırlayın lig başlamadan Süper Kupa için iki kez bir araya gelmişler ve Nou Camp'da benim de canlı canlı şahit olduğum maçla Barcelona kupayı kaldırmıştı.
Yine bir müthiş maç ve yine aynı soru kafalarda, HANGİSİ?
Benim için komple bir futbolcu olması sebebiyle her zaman Messi!
Ronaldo ve Mourinho'nun mağlubiyetten sonra Pazar sabahında kendilerine soracakları soru şu; POR QUE?
Fazla söze gerek yok, geçen hafta özellikle uzun uzun yazmıştım Ricardo Quaresma'yla ilgili...
Dün akşam attığı golden sonra söylenebilecek tek şey var ; IQ!
Quaresman'nın attığı gol öncesinde hemen hemen benzer bir noktadan yine bir serbest vuruş kazanmıştı Beşiktaş ama Fernandes'in şutu barajdan kornere çıkmıştı!
Bu frikikten yaklaşık beş dakika sonra bu sefer Q7 topun başına geçti ve zekasını konuşturdu...
Kimileri varki kalecinin barajı yanlış kurduğunu söylese de, gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta var.
Tam baraj kurulurken Quaresma Ernst ve Veli'yi yani aslında aynı dili konuşan ve iyi senkronize olabilecek iki orta saha oyuncusunu baraja gönderiyor.
Ricardo topa yaklaştığı sırada bu ikili ters yönlere doğru koşmaya başlıyor ve top da tam bu noktadan geçip ağlarla buluşuyor!
Herkes derbiden sonra birilerin ön plana çıkarttı.
Kimisi Fenerbahçe'nin kötü oyununu, kimisi Emre Çolak'ın başarısını, kimisiyse taraftarın yaptığı şovu.
Bana kalırsa bu maçı tek başına alan birisi vardı; Fatih Terim!
Rakibini o kadar iyi analiz etmiş ve kartlarını o kadar güzel sahaya dizmiştiki biraz şans yanlarında olsa maçın sonucu belki de tarihi bir noktaya gelebilirdi!
Ülke futbolunun içinde bulunduğu bu kaos ortamında, işin içinden bir türlü çıkılamazken, çözüm için basit ama çok etkili bir çözüm yolum var; futbolu futbolu bilenlere bırakın!
Fatih Terim futbolculuğundan sonra kendi gelişimini ve değişimini yaratırken aynı zamanda ülke futboluna da en faydalı olmuş, en çok hizmeti getirmiş kişi!
Böyle bir değeri sadece Galatasaray teknik direktörü olarak kullanmak ve yerlerde sürünen futbolumuzu ayağa kaldırmak için kullanmamak nasıl bir hoyratlıktır anlamak mümkün değil!
Futboldan başka her şeyle ilgili olanlar bu spordan çeksinler ellerini ayaklarını, merak etmesinler sahipsiz kalmaz hiç bir şey, özellikle de MAÇIN ADAMI hala bu işin içindeyken...
Eş dost da işin içine girince olay bambaşka boyutlara geldi!
Oyunun grafikleri, müzikleri ya da oynanabilirliğiyle ilgili bir kaç defa yazmıştım ama bir de baktım ki beni benden alan bir Alan bir de Martin var ortada!
Alan Smith ve Martin Tyler'dan bahsediyorum!
Fifa'nın oynanabilirliğinde muhteşem anlatımlarıyla inanılmaz katkıları var bana kalırsa!
Sporting, Barcelona, Porto, Inter, Chelsea ve Beşiktaş...
Yukarıda sayılı takımların kadrosunda bulunmuş ve hala kariyerine devam eden bir futbolcunun özelliklerini, davranışlarını ya da yeteneklerini tartışanların futbol bilgisinden şüphe ederim!
Dün akşam bir futbol ekolunun en önemli ürünlerinden biri olan Ricardo Quaresma'nın dersini izledik hep beraber!
Portekiz'in en büyük futbolcu fabrikası olan Sporting Lizbon altyapısından çıkan en önemli üç üründen biri o!
Sezon içerisinde ve geçen sezonun sonlarına doğru satsak mı bu adamı diyen Beşiktaşlılar vardı, hala da varlar!
Ricardo pas vermiyormuş, şahsi oynuyormuş, bencilin tekiymiş...
Türk basınının yediği futbolcular kervanındaki dünya yıldızlarına daha henüz bir kurban veren Beşiktaş'da ortadan kaldırılması gereken ilk futbolcu o şimdi!
Basının yaydığı bu gazdan etkilenen bir çok kişi arasındaki Beşiktaşlıların bir durup, soğuk suyla kendilerine gelmeleri gerekiyor...
Hafızalardan henüz Tabatalar, Diattalar, Higuanler, Youlalar silinmemişken nedir bu insanların Quaresma'dan istedikleri?
Guti'yi yediğiniz yetmedi mi?
Siz dünya yıldızlarını getirmekteki becerinizi onları yönetmekte gösteremezseniz sonuçlarına katlanmak zorundasınız...
Ama durun bir dakika; Quaresma'yı da yedirtmem size!
Şu anda Türkiye'deki lisanslı futbolcular içerisindeki en yetenekli ve değerli adamı savunup, korumak herkesin görevi!
Bir de Beşiktaş açısından baksanıza sadece Quaresma'nın değil Fernandes ve Almeida'nın bu sezonki performansı çok önemli, çünkü yılın sonunda Euro 2012 var.
Bu üç oyuncununda Portekiz kadrosuyla Euro'ya gitmesi Beşiktaş'ın önümüzdeki satış opsiyonlarında 5-10 milyon euro daha fazla kazanması demek!
Uyanın artık!
Quaresma'yı satınca yerine kimi alacaksınız?
Cristiano RONALDO'yu mu yoksa NANİ'yi mi?
Aynı beceride, üstün bir futbolcu koyamayacaksan, yerine susup oturacaksın!
Adamın vermediği pasda, oynadığı bencil oyunda daha sabırlı olacaksın!
Yoksa dün akşam Maccabi'li futbolculara olduğu gibi Quaresma daha çok sizi yatırıp kaldırıp, ayağının dışıyla ters köşeye gönderir...
Geçen yıllar hayattaki önemli değişiklikleri de beraberinde getiriyor.
Bunlar arasından belki de en belirgin olanı yılların Pes'cisi olarak son iki yılda geldiğim Fifa noktası!
Playstation dünyasındaki bu önemli savaşta bir saf tutmak gerekiyorsa 2010'lu yıllarda Fıfa'yı tek geçtiğimi belirtmem lazım.
Bir oyun düşünün sadece evinizde otururken size bir Dünya Kupası imkanı sağlıyor!
Geçen yıl katıldığım ve kendimce başarılı olduğum Dünyanın en büyük interaktif şampiyonasında bu yılın heyecanı bugün başlıyor...
FIFA IWC 12'de online ortamda karşınıza çıkacak bu gezegenin başka köşesinde bambaşka bir saat diliminde hayatınızda belki hiç karşılaşmayacağınız biriyle yapacağınız bir maç yaşamınızda farklı bir pencere açabilir!
Ortalıklarda iyi oyuncuyum diyerek atıp tutuyorsanız, Fifa'da görmek isteriz sizi.
Hala haberi olmayanlar varsa, geçen sene Los Angeles'daki finale bir göz atsın, sonra konuşalım:)