17 Ocak 2011 Pazartesi

SANANE!!!

Açıldı açılacak derken sonunda TT Arena ilk maçını geride bıraktı.

Ne maçtı ama değil mi?

Direkten dönen toplar, muhteşem pozisyonlar, birbirinden güzel goller ne ararsanız vardı maçta!!!

Bunu mu yazalım, bunu mu konuşalım sadece?

Gözlerimizi kulaklarımızı kapatalım, görmeyelim duymayalım, mal mal maçımıza mı bakalım?

Üstünde oturduğumuz stadın nasıl yapıldığıyla ilgilenmeyelim, İstanbul'un en güzel arazilerinden Ali Sami Yen Stadı'nın kime peşkeş çekildiğinden bahsetmeyelim, tüm yanlışlar doğruymuş gibi davranıp padişahım çok yaşa diye mi bağıralım?!?

Galatasaray taraftarı helal olsun sana!

Yuhalamadan, küfür etmeden, bağırmadan çağırmadan sadece ıslıklayarak bile bu adamları stadın dışına atmayı başardınız!!!

Helal olsun Galatasaray taraftarına...

Sadece bununla bile gerçekler gün yüzüne çıkmadı mı?

Neymiş 'bir Allah kuruşu paranız yokmuş' orada!

Neymiş 'hepiniz nankörmüşsünüz'!

Neymiş 'bundan böyle kendi stadınıza alınmayacakmışsınız'!!!

Neymiş 'bunu yapan Galatasaray taraftarı olamazmış'!!!

Bugün ne kadar doğru bir hareket yaptığınızı şimdi daha iyi anladınız mı?

Helal olsun size!!!

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de tehditi yediniz mi 'daha anlaşma imzalanmadı, stadı henüz onlara vermedik' diye!!!

Sanki bu ilk vukuat.

Bütün Dünya'nın gözü önünde Basketbol Şampiyonası'nda protesto edilen bir başbakan, baktıki sakin olmak işe yaramıyor bari tehdit edeyim dedi muhtemelen...

Galatasaray'ın bir Allah kuruşu olmayan stadı sanki kendi cebinden yaptırmış gibi bir güzel tehdit etti sadece Cimbomluları değil bundan sonraki gerçekleşecek olan bütün işlerdeki tüm taraftarları!

Yarın bir gün Beşiktaş'ın, Trabzon'un, Bursaspor'un stad açılışılarında değil ıslık, küfür yememek için tehdit etti tüm milleti!!!

Bağırırım da, çağırırım da, ıslıklarım da SANENE!!!

Milletin oyuyla bir yerlere gelip, millete hakaret eden, tehdit eden biri için başka ne denilebilirki? SANANE!?!

Kuyruğu köşeye sıkışmış, koskoca ülkenin en büyük spor markası Galatasaray'ı Beypazarı Şekerspor galibiyetleriyle teselli etmeye alıştıran Adnan Polat'a ne demeli?

Neymiş Başbakan bunu haketmemiş, buna kim, nasıl karar verecek?

Islıklayanlar hesap verecekmiş, kime, neye hesap verecek?

Peki ya başbakan kime hesap verecek? Adnan Polat kime hesap verecek?

Gün olacak devran dönecek!!!

Sanırım az çok heykelden anlarım diyen başbakan, az çok stad yapımından, az çok Allah kuruşlarından, az çok tehdit etmekten, az çok da fırça atmaktan anlıyor!

Ama anlamadığı bir şey var, onu da yakında anlatırlar!!!

Ha bu arada Allah kuruşu demişken, bir Allah kuruşu kaç euro yapıyor ya?

14 Ocak 2011 Cuma

FİWC VE BEN...

Hep döner durur ya şu soru kafalarda acaba Pes mi Fifa mı diye!

İşte bunu artık farklı bir şekilde yanıtlamaya karar verdim bu sefer.

Yılların Pes'cisi olarak, bu senenin galibi olarak Fifa'yı ilan ediyorum.

Ha yılların Pes'ciliğinden bir şey kaybediyor muyum, etmiyorum:) Ama bu sene gerçekten Fifa oynuyorum.

Peki neden Fifa derseniz bir çok sebep sayabilirim ama bir tanesinden özellikle bahsetmem gerekir.

2009 yazında Barcelona'da finallerini izlemek için gittiğim Fifa İnteractive World Cup bu yıl da başladı ve hatta ikinci sezonuna girdi.

İşte bu ikinci sezonun ucundan ben de tutmak istedim ve bir yola girdim.

Yukarıda gördüğünüz gibi DavidAames001 olarak Türkiye'nin kupadaki en iyi 50 oyuncusundan biri olmaktan gurur duyuyorum.

Bunu yazmamın sebebi de artık etraftaki Fifa'cılar atıp tutanlar da çıksın er meydanına, görelim onları da İnteractive World Cup'da!

Bu arada düşüşte olduğuma bakmayın, zaten bütün gün evde oturup bunu oynayan veletlere yetişmem mümkün değil.

İş güç bir yandan, diğer yandan FİWC VE BEN...

GAZETECİLİK Mİ?

Bir ara kamp dönemi daha kapanıyor.

Devre arasında alınan futbolcular, satılan futbolcular, değişen takımlar var ortada...

Ve bu kamp döneminin tek bir yıldızı var, o da Antalya...

Yavaş yavaş Dünya'nın en önemli ara kamp merkezi haline gelmeye başlayan ve katılımcıları her yıl artan Antalya'nın bu sene farklı anlamlar taşıyan ziyaretçileri vardı!

Sezonun başında Real Madrid'in iki efsanevi ismi kulüpten ayrıldı.

Guti Beşiktaş'ın yolunu gözünü kırpmadan tutarken, bir süre ismi Beşiktaş'la geçmesine rağmen Raul ise Schalke'nin yolunu tuttu...

Ama tesadüfe bakınki kader bu iki ismi devre arasında Antalya'da buluşturdu.

Buluşturdu buluşturmasına da gören, duyan oldu mu?

Koskoca efsane Guti ve Raul farklı takımlarda aynı zamanda Antalya'da olacaklar ve bizim gazeteciler bu inanılmaz haberi kaçıracaklar!

Devre arasını en iyi geçiren Ntvspor Skibbe'den Magath'a, Sadri Şener'den Demirören'e kadar bir çok kişiyle başarılı yayınlar yapmasına rağmen onlar da atladı.

Ben masamda keşke gidip görebilseydim dediğim topçuları orada yakalama şansı bulunan kişilere şunu sormak gere, yaptığınız tatili mi GAZETECİLİK Mİ?

13 Ocak 2011 Perşembe

BÜTÜN SIR BURADA

Dün akşam Barcelona yine 5'lemiş hiç şaşırmadım!

İspanya'da devam eden suni Barcelona - Real Madrid mücadelesinin arka yüzünden bahsetmek lazım biraz da!

Suni devam ediyor çünkü bir takım gerçekten bir takım gibi yoluna devam ederken, diğeri binbir dereden su getirerek ayakta kalmaya çalışıyor.

İşin özü aslında şu...

Pazar akşamı oynanan Real Madrid - Villareal maçından beri sürekli bir an varki o anı düşünüyorum.

Real Madrid'in ilk golü yani, Mesut'un ofsaytta olmasına rağmen devam ettirilen ve daha sonra Mesut'un pişirip Ronaldo'nun ağzına topu attığı andan sonra her şey başladı!

Sezon başından beri bir çok kez bu tarzda goller atan Ronaldo yine balık golünden sonra arkadaşlarına gitmeyi değil tribünlere şovunu yapmayı tercih etti!

İşte BÜTÜN SIR BURADA...

Barcelona her golünden sonra takım olarak kenetlenirken, Real Madrid'de Ronaldo kendi attığı golden sonra tek başına tribünleri selamlamayı tercih ediyor.

Hatta hatta Ronaldo yaptığı asistlerden sonra yerinde durup arkadaşlarının ona koşmasını bekliyor...

Bunu sadece Real Madrid ve Ronaldo özelinde değil bir çok kulüpte sadece kendini ön plana çıkarmaya çalışan egosu yüksek futbolcularla dolu, takım futbolundan uzak duran her kulüp için söyleyebiliriz.

Zaten şampiyonluğun sırrı da burada yatmakta...

Belki de sırf bu yüzden yılın futbolcusu Messi'ye verildiğinde Ronaldo ve Mourinho onun bu ödülü hak etmediğini söylerken, Xavi ve İniesta ödülün yine Barcelona'da kaldığından duydukları mutluluğu belirttiler...

İşte bu yüzden sadece İspanya'da değil, bir çok ülkede bunu yaşayabilen takımlar şampiyonluğun tadına varabilecekler...

12 Ocak 2011 Çarşamba

SAMİ YEN'E BURUK VEDA!

Baştan söylemem gerek, dün akşamki veda aslında sadece Galatasaray'ın değil aynı zamanda Türk futbolunun vedasıydı Ali Sami Yen'e...

Her vedada olduğu gibi zorluydu, zorunluydu!

Nice zaferlere, nice olaylara yani kısaca tarihe tanıklık etmişti Ali Sami Yen...

Dün akşamki veda zaten bir 'veda' anı olması itibariyle içimi burkarken, veda ediliş şekli de bu burukluğumu kat be kat artırdı!

Neden mi?

Bir tarihe veda edilirken müthiş bir coşku ve müthiş bir atmosfer olmalı. Dün akşam Galatasaray taraftarı hazırladıkları pankartlar, giydikleri formalar ve yaptıkları tezahüratlarla zaten bu coşkuyu belki de en çok hisseden ve yaşatanlardı.

Maç öncesi yapılan görsel hazırlık da son derece başarılı ve etkileyiciydi.

Ama ortada bana kalırsa bu güzellikleri gölgeyen bazı ince ama önemli detaylar vardı!

Dün akşam Galatasaray'ın tarihine tanıklık eden ve tarihini yazan futbolcular gösteri maçına çıktılar.

Kadrolara şöyle bir bakınca gördüklerim değil göremediğim isimler kafamda soru işaretleri bıraktı.

Örneğin 4 yıl üst üste şampiyon olan, Uefa Kupası ve Süper Kupa'yı alan takımın 11'ini gayet net hatırlarsınız. İşte o takımın kaptanı Bülent Korkmaz neredeydi? Peki ya Hasan Şaş neredeydi? Okan Buruk, Suat Kaya neredeydi? Sarı bıyıklarıyla nam salmış sağ bek İsmail neredeydi? Simoviç neredeydi? Otakımın formasını giymiş ve teknik direktörlüğüyle imparator olmuş Fatih Terim'in sahaya inmesi, Neuchatel zaferini yaşatan Mustafa Denizli'nin de ona eşlik etmesi gerekmez miydi? Tribünde oturtmak ne işe yaradı Denizli ile Fatih Terim'i?

Oturma konusundan bahsetmişken böylesine tarihi bir gecede Başkan Adnan Polat'ın hemen arka sırasında ne iş yaptığı belli olmayan tiplerle, sanatçı bozuntusu Nihat Doğan mı oturmalıydı?

Peki ne oldu da maçın ortalarında federasyon başkanı Mahmut Özgener kalkıp gitmek istedi de Adnan Polat onu kollarından tutarak gitmesini engelledi?

Ve maç sonu Ali Kırca şiirini kırmızı bir dosyadan okumak zorunda mıydı? Böylesine önemli bir gecenin sonunda okunacak tarihi şiir GS armalı bir kürsüden okunsa daha derli toplu olmaz mıydı?

Son ve aynı zamanda içimi en burkan durum; Ali Kırca şiiri okurken tribünler gözyaşı dökerken, Tugay Kerimoğlu gibi bir efsane gözyaşı dökerken Galatasaray'ın diğer futbolcularının içinde bulunduğu andı!

Böylesine bir veda anında olayı hissedemeyen ve aslında Galatasaray'da ne işi olduklarını anlamadığım Ayhan'ından Insua'sına, Culio'sundan Pino'suna bir çok futbolcu boş gözlerle baktılar etrafa!

Çünkü hissedemediler, çünkü orada değillerdi, çünkü oraya ait değillerdi!

İşte benim içimdeki burukluğun sebebidir bu, işte bu yüzdendir ALİ SAMİ YEN'E BURUK VEDA!

11 Ocak 2011 Salı

TEBRİKLER 'ALTIN'TOP!

İşte şimdi gerçekten altın oldun!

Gurbetin ikizlerinden Bayern'li Hamit'in attığı golün 2010 yılının golü olması o kadar anlamlıki!

Düşünsenize en prestijli noktada Fifa'nın evinde Messi'ler Mourinho'lar sizi izlerken isminiz söyleniyor ve sahneye çıkıyorsunuz.

TEBRİKLER 'ALTIN'TOP...

Hem Bayern'deki hem milli takımdaki performansınla zaten gönlümüzün ödülünü vermiştik sana bu da belgesi oldu!

Bu arada bir tebrik de Fifa'ya...

Hamit'in ödülünü vermek üzere o muhteşem golü yiyen Kazakistan kalecisi Andrei Sidelnikov'u sahneye davet etme fikri ve başarısı tek kelimeyle muhteşemdi, bravo!

İşte 2010 yılının aday golleri ve Hamit'in ödülü alışı...

10 Ocak 2011 Pazartesi

MAL'AGA'

Arap sermayesi son on yılda Dünya'nın dört bir yanını ele geçirmeye başladı.

Petrolün getirdiği paraları yıllarca yastık altında tutan, o paralarla çöl ortasında şelaleler yapan araplar artık yeni oyuncaklar peşinde koşmakta.

İngiltere'yi ele geçirdikten sonra özellikle futbol konusuna kafa yoran ve futbol için bence en önemli tehdit haline gelen araplar, yaptıklarıyla önümüzdeki yıllarda tek söz sahibi olma yolunda hızla ilerlemekteler.

Özellikle 2022 Dünya Kupası'nın Katar'a verilmesinin altındaki belki de en önemli sebep bu...

Aslında kısaca Arapların futbolu satın aldığının resmi ibaresidir bu!

İşte o şeyhlerden bir tanesi de hayatından ne kadar sıkıldıysa, bir futbol kulübü de benim olsun kafasıyla tası tarağı toplayıp İspanya'nın yolunu tutmuş ve Malaga'nın tapusunu alıvermiş!

Şeyh Abdullah Al Thani artık yeni MAL'AGA'!!!

Devre arası transfer döneminde başta Enzo Maresca, Demichelis ve Baptista olmak üzere bir çok transfer yapan yeni 'aga' sezonun bitimiyle de bu yaza damga vuracağa benzer...

Bilmeyenler için hatırlatmakta fayda var; Malaga İspanya'nın en güzel kıyı şeridine sahip bölgelerinden biri. Özellikle iç turizmin yoğun olduğunu bir çok İspanyol'un yaz tatili için Malaga'yı tercih ettiğini söylemek gerek, bilmem anlatabildim mi?!?

SİYAH BEYAZ TONİ!

Ne son iki maçta alınan mağlubiyetten, ne iki maçta yanilen yedi golden, ne giden şampiyonluktan ne deJuventus'un içinde bulunduğu kaostan bahsedeceğim.

Dün yeni takımıyla ilk maçındaydı Luca Toni.

Artık o SİYAH BEYAZ TONİ!

Formanın ne kadar yakıştığını yazsam azdır...

Bayern'den ayrıldıktan sonra bir türlü dikiş tutturamayan, önce Roma sonra Genoa yapan Luca'yı 33 yaşına bakmadan ve gözünü kırpmadan ara transferde kadrosuna katan Juve yönetimi önümüzdeki günlerde ondan fazlasıyla faydalanacaktır...

Bizde olsa yaşından başlayıp, ağırlığna kadar giderdi sevgili içi geçmiş yazarlar...

7 Ocak 2011 Cuma

ŞİMDİ NEREDELER?

Türk futbol tarihindeki en önemli üç başarıdan biridir Euro 2008'deki yarı final!

Ve diğer iki başarıda olduğu gibi yani Galatasaray'ın Uefa kupasını alması ve Dünya Kupası üçüncülüğünde olduğu gibi, Euro 2008 başarısından sonra ülke futbolu ve futbolcusu yerle bir oldu.

Aslında açıklaması çok kolay, alışmadık yerde başarı durmuyor!!!

Bugünlerde büyüklerin geçirdiği bunalım, futbolcuların basiretsizliği ve belki de en önemlisi taraftarın memnuniyetsizliğinin altında yatan en önemli sebep Euro 2008 başarısıdır!

İsviçre ve Avusturya'ya giderken hazırlık dönemi pek bir ağır geçmişti hatırlayın.

O sene Amerika'dan getirilen özel fizyoterapistler ve kondisyonerler eşliğinde bir ay boyunca inanılmaz bir yükleme yapıldı futbolculara.

Zaten kupa sırasında ve kupadan hemen sonra da bir çok futbolcu geçirdikleri ağır sakatlıklar sebebiyle uzun bir süre sahalardan uzak kalmıştı...

Peki ama hala popülerliklerini korumalarına rağmen bir türlü yeşil sahada göremediğimiz ya da görsek de oyunuyla bizi tatmin etmeyen bu 23 futbolcuya ne oldu?

1- Rüştü Reçber : Turnuvadan sonra da hatalı çıkışlar yapıp, aynı golleri yemeye devam etti. Son bir buçuk sezondur Beşiktaş'da sadece kadroda bulunup sakat olarak maaş almaya devam ediyor.

2- Servet Çetin : Her geçen gün Galatasaray taraftarının gözünden düşen, sezon başında Marsilya'ya gitmeyi beceremeyen, yüzünden maske eksik olmayan ve performansı her geçen gün düşen defansın kırılmış bel kemiği!

3- Hakan Balta : Tam da sol bek ona emanet derken, o da gözden düştü. Galatasaray'ın formasını kaptırmayan ender oyuncularındandı ama o da son bir buçuk sezondur ortalıklarda yok.

4- Gökhan Zan : Tam bir fiyasko! Euro'ya Beşiktaş'lı gitmişti şimdi ise Galatasaray'lı ama gelin görünki hala sakat ve oynadığı maç sayısı ancak bir elin parmakları kadar...

5- Emre Belözoğlu : Kürkçü dükkanına yani ülkesine döndü. Fenerbahçe'de ilk sezonu boşa geçirdi. İkinci sezon toparlasa da psikolojik olarak bittiğini gösterdi. Hala da akıllanmış değil.

6- Mehmet Topal : Belki de kadronun en akıllısı çıktı. Euro'dan sonra kendisini isteyenleri bir sene oyalasa da Valencia'ya giderek hem hayatının hem de kariyerinin hareketini yaptı; umarım geri gelmez!

7- Mehmet Aurelio : Betis'e resmen kaçtı! Betis küme düştü oradan da kaçtı! Beşiktaş'a geldi, şu an para saçan başkanın piyango kazanmış futbolcularından olarak yan paslarla kazanıyor!

8- Nihat Kahveci : Euro 2008'deki efsane golü hala aklımızda. Hırvatistan maçında bir köşe vuruşunu kullanırken sakatlandı. O sezonu sakat geçirdi. Döndüğü Beşiktaş'da da yarım sezon sakattı kalan yarım sezonu da yuhalanarak geçirdi! Bu sezon yine yok yine yok!

9- Semih Şentürk : Turnuvanın en çok prim yapan futbolcularındandı. Ama belki de kendine en çok yazık eden isim oldu. Torino'ya gidip Juve forması giymek yerine Fener'de yedek oturdu...

10- Gökdeniz Karadeniz : Turnuvadan sonra Rusya'ya gitti. İlk sezon şampiyonluk yaşasa da milli formayı bir daha göremedi. Hala Rusya'da olduğu sanılıyor!

11- Tümer Metin : Euro 2008 kadrosunda olması zaten tartışmalıydı. Pembe teskere için yapmadığı kalmadı, Yunanistan'a sığındı. 21 günlük askerlik için gurbet ellerde takılıp Ferrari çarpıştırıyor...

12- Tolga Zengin : Neden kadrodaydı bilinmez. Hala Trabzon'un kalesini almayı beceremedi. Yakında Akçabat Sebat ya da Karabükspor'a transfer olursa şaşırmayın...

13- Emre Güngör : Turnuvada sakata gelenlerdendi. Şimdiyse Antep'de. Gözden düştükçe düştü ve Anadolu'nun yolunu tuttu.

14- Arda Turan : Gençti o zaman pırıl pırıldı. Abileriyle geçirdiği iki ay ona yetti. Artık o da bir kabadayı, o da bir müzmin sakat, o da bir kendine yazık eden yetenek! Edirne'nin dışına çıksa da boyunun ölçüsünü görsek!

15- Emre Aşık : Efendice futbolu bıraktı. Mehmet Topapl'la birlikte kariyerindeki en doğru kararı veren kişi.

16- Uğur Boral : Turnuvadan sonra görene aşk olsun. Geçenlerde Fenerbahçe'nin mağlup olduğu kupa maçında bir denk geldim, onun dışında gören bilen?

17- Tuncay Şanlı : İngiltere yollarını aşındıran her seferinde transfer olduğu kulüp için 'o kulüp bir basamak' denilip bir türlü Arsenal'e, Liverpool'a transfer olamayan futbolcu! İngiltere'de hem oynadı hem yattı...

18- Colin Kazım Richards : Büyük bomba, el bombası, hem rengi de benziyor! Turnuvadan beri oynamamasına rağmen Fenerbahçe kadrosunda bulunup banka hesaplarını dolduran, bütün alacaklarını tahsil edip kulüpten ayrıldıktan sonra kelepçeyi hem de en güzel yerinden Galatasaray'a takmış futbolcu-alemci...

19- Ayhan Akman : Kadroya Terim torpiliyle girip, sonrasında Galatasaray'da emekliliğini bekleyen, Hagi sayesinde son üç beş maçta görev alan Türk futbolunun sevilmeyen yüzü...

20- Sabri Sarıoğlu : Kısaca Sabrinho! Her defasında Avrupa kulüplerinin dikkatini çeken ama bir türlü vizesi çıkmadığı için gidemeyen futbolcu. Kendi kulübünün belki de en sevmediği topçu. Tıpkı İbrahim Üzülmez'in geçtiği buhranlı yılları yaşamakta, korkum odur ki 12. yılında Cimbom tribünleri onu bağrına basacak!

21- Mevlüt Erdinç : En çok gelişme kaydeden oyuncu. Psg'ye transfer oldu ve başarılı şekilde oynamaya devam ediyor. başarılı oldukçaysa milli takımdan uzaklaştı!

22- Hamit Altıntop : Turnuvadan sonraki sezonu bol bol sakatlıkla geçirdi. Bayern'le sezon sonu sözleşmesi bitiyor ve mukavele de pek yenilenecek gibi gözükmüyor.

23- Volkan Demirel : Hala Fenerbahçe'nin kalesinde. Hala antipatik ve hala yurt dışından teklifler olmasına rağmen buralarda geziniyor. Alternatiflerinin çoğalmasıyla Milli Takım'daki yerini kaptırmaya başladı, tehlike çanları onun için fena halde çalıyor!

Teknik Direktör Fatih Terim : Genelde panellerde, Bodrum'da ve Acun'la orda burda takılıyor. Turnuva sırasında yurtdışından bir çok teklif olmasına rağmen gidemeyen, Milli Takımı da Dünya Kupası'na götüremeyen imparator. İmparator ama bize, dışarıya değil!


İşte 2008'in hikayesi peki kahramanları ŞİMDİ NEREDELER?

2011

Geri döndük!

Geçen haftadan bu yana geçen yedi günlük sürede, kendimize gelmeye çalıştık, uyuduk dinlendik...

Bu arada konular da birikti tabii...

Merak edenlere duyurulur geri döndük!

Golcü Şansı 2011...