29 Ocak 2010 Cuma

AŞKTAN GERİYE KALANLAR

Sevgililer günü yaklaşıyor. Ve her yerde yine kalpler, incikler, boncuklar görmeye başlayacağız.

Sevgililer günündeki o anlamsız, zorlama duygusal moddan hiç hazetmiyorum. Mağazaların, restoranların, cafelerin normalde uyguladıkları fiyatlar yerine tam da o gün için özel hazırlanmış kazıklarına hele hiç dayanamıyorum!

İşte bütün bu klişelerin, anlamsız hengamenin içerisinde öyle bir etkinlik var ki gönül nişanımı kazandı!

1 - 14 Şubat tarihleri arasında İstinye Park'da AŞKTAN GERİYE KALANLAR ( MUSEUM OF BROKEN RELATİONSHİPS) sergisi var...

Serginin olayı şu; bitmiş, geride kalmış aşkınıza ait bir parçayı o parçanın hikayesiyle birlikte bağışlıyorsunuz, sonra o parça bütün Dünya'yı dolaşıp binlerce insanla buluşuyor!

Böyle enteresan bir sergiyi duyunca ben de dayanamayıp arşivimdeki önemli ve bir zamanlar için çok değerli olan parçalardan birini gönderdim(ne olduğunu sergiye gidince görürsünüz:)

Ama başkaları ne göndermiş diye baktığımda gözüme eski bir Galatasaray tshirtü takıldı. Hikaye de pek bir enteresan!

Hırvat bir hanım kız Zagreb'den kalkıp İstanbul'a gelir. Taşı toprağı altın olan şehrin yedi tepesini gezer, tarihini, örfünü, adetini öğrenir. Sonra yıllardır namını duyduğu Galatasaray'ın maçına gider. Kapalı tribünde maçı izlerken bir beyefendiyle tanışır. Beyefendi maçtan sonra büyük bir misafirperverlik göstererek turist hanımı bol bol gezdirir, izzet-ikram sınırsızdır. Ve 'doğal' olarak da olanlar olur.

Peki ya sonra? Tabii ki kaçınılmaz son. Hanım kızda kalan kendisi için alınmış bir Galatasaray tshirtü ve enteresan hatıralar olur!

İşin ilginç yanıysa bir Galatasaray tshirtünün nelere kadir olması!!!

Futbolun ve Türk'ün gücüne hastayım :)

Bunun dışında da çok farklı ve şaşırtıcı aşk hikayeleriyle bir çok geriye kalan parça bu sergide!

Siz de bir parça bağışlayabilir ya da en kötü İstinye Park'a gidip benim bıraktığım parçayı bulmaya çalışabilirsiniz!


Kaçırmayın!!!

28 Ocak 2010 Perşembe

BUON COMPLEANNO GİGİ, CIAO FERRARA

Tarihlere ne kadar takılmamaya çalışsamda bazen kendimi tutamıyorum.

Bugün 28 Ocak...

Bugün Gianluigi Buffon'nun doğum günü. Yani şu anda Dünya'nın bir numaralı kalecisi olarak kabul edilen kişinin!

'78 doğumlu GİGİ umarım bizi 40'ından önce bırakmaz! Mutlu yıllar GİGİ...

Bugün 28 Ocak...

Kupada Inter, Juventus'u ağırlayacak... Ve uzun zamandır beklenen son umarım bugün gerçekleşecek.

Bir çok eksikle sahaya çıkacak Juve'nin umarım bir dahaki maç sahada olmayacak tek ismi Ferrara olur. Çünkü o gün bugündür. Inter'in karşısında böyle bir Juve'nin fark yememesi için dua etmesi gerekir!

Her ne kadar yerine Benitez geçicek dedikoduları dolaşsa da benim spekülasyonum ise Fatih Terim! Neden olmasın?

Ciao Ferrara...

NE BALLISIN TURKISH AIRLINES

Önce Barcelona'ya sponsor oldular, İspanya'yı birbirine katıp Avrupa'da gündeme oturdular. Sonra bir başka büyük kulüp Manchester United'ı bağladılar.

Son zamanlarda Dünya'nın en çok değer kazanan markalarından biri haline gelmeye başlayan Türk Havayolları ne kadar doğru adımlar attığını dün bir kez daha ispatladı.

Sadece bütün Britanya'nın değil aynı zamanda yedi kıtadaki bütün futbolseverlerin ekran başında izlediği Manchester derbisi tam 2-1 sona erecek ve maç uzatmaya gidecek derken, sahneye çıkan Rooney doksanıncı dakikada attığı golle durumu 3-1'e getirerek takımını Wembley'e taşıyan isim oldu.

Dün akşam milyonların ve bugün bütün spor programlarında tekrarını izleyecek diğer milyonların gözü sadece golde olmayacak.

'Rüyalar Tiyatrosu'ndaki reklam panolarında doksanıncı dakikada gerçekleşen gol sırasında United'ın onca sponsorundan sadece birinin ismi yazıyordu; Turk Hava Yolları!

Böylesine önemli bir anda o panolarda gözüken markaya ne denilebilir ki?

Ne ballısın TURKISH AIRLINES !


27 Ocak 2010 Çarşamba

İYİ OLAN KAZANMASIN

Bu akşamki maç bir çok yönden enteresan bir karşılaşma olacak.

Fazla bir şey söylemeye gerek yok. İlk maçı City'lileri memnun etmek adına kaybetti United. Ama bu sefer durum farklı; söke söke kazanacaklar bu akşam.

Nasıl oynarlarsa oynasınlar iyi olan kazanmasın! United kazansın!


Yukarıdaki taraftar profiline bakınca insanın içinden böyle bir dilek geliyor tabii. Sağdaki hanımefendinin üzülmesini kimse istemez; canım benim :)

26 Ocak 2010 Salı

HANİ ZIMBA YOKTU?

Geçen haftasonumu futbola doyarak geçirdiğimden bahsetmiştim.

Şöyle bir düşündüm en çok hoşuma giden golleri; tabii hemen aklıma Milito'nun Milan'a attığı gol geldi. Evet süper bir goldü ve her yerde zaten gösterildiği için bir de burda kalabalık yapmaya gerek yok.

Aslında bahsetmek istediğim başka bir gol var ama önce deplasmanda Birmingham'ın Everton'a attığı ikinci gole bir bakar mısınız? Zeka, yetenek ve süper bir gol bu!



Yukarıdaki golün dışında beni benden alan ve çocukluk yıllarımdaki lafa götüren gol var sırada. Arkadaşlarla top oynamaya başladığımız 80'li yıllarda, kaleye özellikle sert vuranlara çıkışılırdı 'ZIMBA ÇEKME' diye. İşte Scunthorpe deplasmanında kupada, son haftaların en formda ve en çok konuşulan takımı Manchester City adeta şov yaptı. Şov yaptılar ama attıkları üçüncü gol yani Sylvinho'nun golü adeta şapkaları yerinden oynattı.

Ah be Sylvinho, hani zımba çekmek yoktu?!?

ALMAN PORTAKALI

Bir süredir ilgi alanımda daha fazla yer tutmaya başlayan Bundesliga, enteresan işlere imza atmaya devam ediyor.

Hiç bir zaman bir Premier League, bir La Liga, bir Serie A olamayacaklarını onlar da biliyorlar bilmesine de, yine de pastadan daha büyük pay sahibi olabilmek için son iki üç sezondur farklı bir transfer politikası izliyorlar.

Artık Alman Ligi'nde sadece kendi futbolcularını değil aynı zamanda Avrupa'nın dört bir yanından oyuncuları izlerken, özellikle Hollanda'lı isimlerin ağırlığı hissediliyor.

Son olarak Van Bommel, Van Gaal, Arjen Robben derken Ruud'da Bundesliga'da!

Sezon başındaki transferler ve kadrodaki bolluk sayesinde, forma şansını zora soktuğunu anlayan Nistelrooy bir süredir nereye gitsem diye düşünmekteydi. Sonunda tercihini Hamburg'dan yana yaptı. Yaptı yapmasına da bana biraz garip bir seçim gibi geldi.

Bu kadar popülersin, bu kadar isteyenin var, peki neden Hamburg?

İspanya'da kalmak istiyorum desen, seni istemeyecek kulüp yok! İngiltere'yi özledim desen en kötü Aston Villa'da Blackburn'de oynarsın! Bundan sonra ülkeme hizmet edeceğim desen Ajax'la PSV seni geri mi çevirecek?

Bazen bazı futbolcuları anlamakta büyük zorluk çekiyorum, sanırım fazla şöhret, yığınla para onları fantezi dünyasına doğru sürüklüyor. Aldıkları kararlara bakınca ne kadar anlamsız işlere imza attıklarını görmek pek de zor olmuyor.

Birinin söylemesi gerekir; Alman portakalından hayır gelmez, ALMAN PORTAKALI ÇÜRÜK.

Ruud için hayırlı olsun aldığı karar ama bence büyük başarılarla geçirilmiş bir futbol hayatının gereksiz bir yerde noktalanması olacak bu!

Geriye kalansa sadece cep telefonunla çektiğin Bernabeu fotoğrafları!

25 Ocak 2010 Pazartesi

OLDU BU İŞ!

Ne iyi oldu haftasonu evde olmak, futbola doymak!
Herkes kardan, soğuktan bahsededursun, evde maç izleme keyfi hiç bu kadar dorukta olmamıştı!

Cumartesi Werder - Bayern, Juve - Roma, pazar ise Stoke - Arsenal ve finalde de İnter - Milan maçı beni benden aldı; zevkten dört köşe yaptı!

Son yazımda bahsetmiştim Inter'li futbolcular bilendiler, Milan'ı kızartacaklar demiştim, öyle de oldu.

Bazen bazı şeylerin üstesinden gelmek için inanmak gerekir. İşte öyle bir akşamdı dün akşam; Inter dün hem Milan'ı hem de hakem Rocchi'yi tuş etti... Şöyle bir düşünsenize sağlı sollu ataklar yapan, Milan'ı kendi sahasına hapseden Inter'de Sneijder saçmasapan bir kırmızı kartla atılmasa nice olurdu kırmızı siyahlıların hali!

Eminim bir çok kişi Pandev'in muhteşem frikiğini ön plana çıkartacaktır. Ama Milito'nun süratle koşarken sol ayağıyla topa inanılmaz vuruşu esas beni benden aldı.

Artık ortada 9 puanlık bir fark ve herşeyin üstesinden gelmeye hazır bir Inter. Maçtan sonra Mourinho; '9 fark yetmez, henüz her şey bitmedi; bizi şampiyon görmek istemiyorlar' dediyse de bu iş bence artık sona erdi. Bu saatten sonra ikinci kim diye sormak gerek...

Ha unutmadan, sahada dolanan dişlek arkadaşın kaçırdığı penaltı da, haftalardır bir çok skor yazarı blogcu arkadaşın balonunu patlatmıştır umarım. Bir süre sessizlik lütfen!

22 Ocak 2010 Cuma

FORZA INTER !!!

Haftasonu hayatta izlemekten en fazla zevk aldığım derbilerin başında gelen Inter - Milan mücadelesi var.

Aslına bakarsanız bu bir mücadeleden çok, savaşı andıran bir durum!

Inter 6 puan farkla önde ve eğer bu hafta Milan'ı mağlup ederlerse, arayı iyice açıp rahat rahat yollarına devam ederken en önemli takipçileri Milan'ı da büyük bir karamsarlığa itmiş olacaklar.

Sadece puanlar açısından değil ama performanslar açısından da enteresan bir maç olacak. Bir kaç haftadır yeni şovlarlar karşımıza çıkan Mourinho için bulunmaz bir fırsat bu hafta!

Bir iki haftadır gol attı diye kimilerince göklere çıkarılan Ronaldinho'nun da fos halini görmek için çok önemli bir fırsat!

Onu bunu bilmem, kim ne derse desin, favorim kesinlikle INTER! Ofise gelirken boşuna mı taktık canım atkılarımızı, boşuna mı gezdik o atkıyla Nişantaşı sokaklarında? İnancımız sonsuz!

Hele hele Milito'dan çok şeyler bekliyorum bu maç. Alttaki resimlere bakarsanız bizimkiler şimdiden alıştırma yapmaya başlamışlar... Milan biftek, ızgara Milan, Milan kavurma, Milan çöp şiş :)))

SUPER LİG BAŞLARKEN...


Super Lig başlıyor!

Hem de inanılmaz bir gazla! Devre arasında yayın ihalesindeki yüzde yüzlük zammın ne kadar gerçekçi olmadığını görme zamanı yani!

Bu yarıdan beklentilerim; bol kırmızı kart, bol olay, bol kavga, bol polemik, bol bol abuk subuk yazar, bol hatalı karar, bol kaçan gol, bol atılan gol, bol kendi kalesine gol, bol ofsayt diye verilmeyen gol, bol seyirci ...

Dünyanın hiç bir yerinde eşine rastlanmayan 'super' ligin ikinci yarısı hayırlı olsun!

21 Ocak 2010 Perşembe

FOLLOW ME ?

Olmazsa olmazdı, bir blog yazarının hanesine yazılmalıydı, oldu da bitti maşallah.

Sayfanın sağ üst tarafındaki butonla takibe başlayabilirsiniz. Ekleyin ekleyin çekinmeyin. Hayatta riskleri almak lazım :)

FOLLOW ME ON TWITTER!

YENİ KAZIM

Ve sonunda beklenen transfer gerçekleşti. Gerçekleşti gerçekleşmesine de neden Toulouse'a? Yoksa Mevlut Erdinç'in tavsiyeleri, önerileri, izin günlerinde Paris'de buluşur, büyük akarız sözleri mi etklili oldu?

Yakalamışsın Euro 2008'de populariteyi, Şampiyonlar Ligi'nde güzel güzel yapmışsın pr'ını, oynamışsın düzenli olarak Fenerbahçe'de, bütün bunlara rağmen yapacağın transfer bu muydu?

Ne diyebilirim ki? Hayırlı olsun...

Gerçi benim en fazla merak ettiğim konu hangi takıma gideceği değil nasıl bir forma ismiyle sahada olacağıydı!

Sonuçta Colin KAZIM Richards'ın sorununun sırtında olduğu aşikar. Şunu da bir inceleyin derim http://golcusansi.blogspot.com/2009/12/sorun-kazimin-sirtinda.html

O kadar isim değişikliğinden sonra sanırım en sade olanında karar vermiş. Toulouse'da numarada 9, isim yerindeyse sadece KAZIM yazacak. Yani her şey yeni, peki ya Kazım?

20 Ocak 2010 Çarşamba

BU NE HIRS!

TEVEZ coştu coşturdu! Taraftarların söylediği bir söz ise çok özel...'CITY; THE ONLY TEAM IN MANCHESTER' !!!

19 Ocak 2010 Salı

HAPPY BIRTHDAY ' OLD TRAFFORD '

Yukarıdaki başlıkla, yukarıdaki stad neden farklı diye sormadan önce bir durun, düşünün.

Bugün tarihi bir gün, bugün yine hem Manchester'da hem de adanın dört bir yanında konuşulacak tek konu var o da, büyük derbi!

Manchester'ın iki efsane kulübü City ve United bu kez lig kupası için kozlarını paylaşacaklar City of Manchester stadyumunda.

Her iki taraf içinde bir maçtan daha fazlası bu maç. Alınacak prestijin, atılacak turun dışında ucunda WEMBLEY olan bir maç bu!

Kulüpleri kulüp yapan maddeleri sıraladığınızda nedense hep en sonlarda sayılır stadyumlar. Önce hep başkan, camia, futbolcu, teknik heyet ve taraftarlardan bahsederler. Ama belki de bütün bu saydıklarımın hepsindan daha önemli olan stadlar sessiz sedasız bir köşede dururlar. Mesela bu kupanın finalinin en anlamlı yanı Wembley'de oynamak değil midir? Amaç kupayı kazanmak mı yoksa Wembley'e gidebilmek midir?

İşte siz bu soruları kendinize soradurun, bu akşamki maç için City of Manchester'da taraftarlar toplana dursun, diğer tarafta sessiz sedasız bekleyen bir stad olacak..! OLD TRAFFORD... Nam-ı diğer ' rüyalar tiyatrosu '...

1910 yılında yapılan İngiltere'nin Wembley'den sonra en fazla tanınan stadı tam yüzüncü yaşını kutluyor.

Fazla söze gerek yok yerinizde olsam bir fırsatını bulur özellikle taraftarı olduğunuz takımın stadını bir ziyaret eder ve o stadın boş halini izleyip sessizliğini uzun bir süre dinlerdim.

Böyle önemli bir stada verilebilecek en büyük hediye belki de bir City galibiyeti. İYİKİ DOĞDUN OLD TRAFFORD!!!

KARDEŞ KARDEŞ OYNASANIZA!

Bir enteresan hikayedir Arjen Robben'in başına gelenler!

Eğer geçen sezon sorsaydınız üç futbolcu seç forvet arkasına diye, en iyi olarak gösterilen Ronaldo ve Messi'nin yanına koyabileceğim tek isimdi O!

Vatandaşı Sneijder akıllılık edip en azından İnter yolunu tutarken, o gözlerden uzak Alman Ligi'nde kendi klasının altında bir çok futbolcuyla oynamayı tercih etti... Sanırım pişman da oldu!

Bayern'de işler çok dalgalı bu ara, belki de bu yüzden Lahm'ın hafif topa sert girmesine, bizim bin pişman Robben inanılmaz sinirlenmiş. Sarılmış Lahm'ın boğazına!

Keşke gitmeseydi Bayern'e. Aslında şu anda Arjen gibi bir futbolcuya ihtiyacı olan o kadar çok büyük takım varki!!!

Gelseydi Juve'ye, Liverpool'a, Valencia'ya taşısaydı takımını başarılara. Kavga etmek için değil gol sevinçleri için sarılsaydı arkadaşlarının boynuna!!!

18 Ocak 2010 Pazartesi

TABELA, RONALDİNHO VE STANDART BLOG YAZARLARI

Haftasonu dişlek arkadaşın attığı üç gol ortalıkta bir şenlik havası estirmiş. Dört sene öncenin en büyük futbolcusunun külleri hafiften ayaklanırken, bizim yazarlar gaza gelmiş.

İtalyan ligini fazlasıyla takip eden ve seven birisi olarak bugün okuduklarım karşısında şaşırmadım desem yaşan olur. Ronaldinho'nun Siena'ya yaptığı hat-trick, geçen hafta Juve'ye attığı iki gol çok mutlu etmiş ortalığı.

Aslında hemen hemen her fırsatta tabelaya göre başlık atan dandik spor gazetelerini ve skorbord yazarlarını eleştirenlerin ne farkı kaldı ki diğerlerinden? Sadece sanal dünyada yazmak mıdır özgünlük?

Büyük yıldız dediğin düşmenin en büyük adayına üç gol atınca değil, takımını şampiyonluğa taşıyınca, kupalarda turlar atlatınca, giden maçları geri döndürünce gerçek yıldızdır!

Eğer haftasonuna göre İtalyan Ligi'ni değerlendirecekseniz yazacağınız ilk kişi Ronaldinho mu olurdu? Standartsanız ve sadece belirli maçları takip ediyorsanız evet! Ama bütün maçlara bir göz attıysanız muhteşem performansları rahatlıkla görebilirsiniz.

Haftanın iki yıldızı var İtalya'da. Birinci tabii ki LUCA!

Geri döndü, hem de ne dönüş. Bütün maç boyunca her pozisyondaydı, bir kaç çok net pozisyonu kaçırdı, pozisyonlar yarattı ve acaba birlikte oynarlar mı diyen kendini bilmezlere cevap veren Vucunic'in iki asistiyle iki gol attı!

Luca Toni hiç şüphem yok ki ikinci yarıda Serie A'da ve Güney Afrika'daki Dünya Kupası'nda İtalya'nın en büyük golcüsü olacak!

Ve haftanın diğer yıldızı Morgan De Sanctis!

Napoli'nin haftalardır devam eden inanılmaz performansının görünmez kahramanı hiç kuşkusuz oydu!

Napoli'nin altmış bin seyirciyle birlikte Palermo'yu rahat yeneceğini düşünenler maç sonunda takımın en önemli silahını ayakta alkışladı.

Galatasaray'da beğenilmeyen, burun kıvrılan Morgan De Sanctis, bir penaltı kurtaran ve inanılmaz golleri çıkartan maça damga vuran futbolcu oldu!

Tabelaya bakıp, diğer maçları takip etmeden, performansları izlemeden bitmiş bir yıldızı göklere çıkartanlar için yazmak istedim bunları. Hala anlatamadıysam bir de şunu okuyun http://golcusansi.blogspot.com/2009/10/fos-galacticos.html

Unutmadan Ronaldinho'nun gerçek yeri Ronaldo'nun, Roberto Carlos'un, Adriano'nun yanıdır, er ya da geç!

NEU HERTHA

Dünya ligleri içerisinde beni en çok şaşırtan olay geçen sezon şampiyonluğa oynayan, bu sezonsa Avrupa Kupası'nda son derece başarılı ilerleyen Hertha Berlin'in ligde ilk yarıda sadece 1 galibiyet alabilmesi ve 6 puanla sonuncu sırada yer almasıydı.

Yılbaşında Hertha'lı yöneticilerle görüşüp çeşitli tavsiylerde bulunacağımı yazmıştım.

Nacizane tavsiyelerimizde bulunduk tabii. Onlarda devre arasını iyi değerlendirip fazla maliyetli olmayan, Alman ligine aşina, kendi takımlarında forma şansı bulamayan eski yıldızları kadrolarına kattılar.

Lig başladı ve Hertha da geri döndü... Hem de deplasmandaki 3 gollü Hannover galibiyetiyle!

Bu haftaki M'Gladbach maçı fazlasıyla önemli. Geri dönüşün tamamlanması ve Olimpiyat ateşinin tekrar yanması için bu galibiyet şart!

Hiç şüphem yok bu hafta da 3 puan alacaklarından...

Yine, yeni, yeniden HERTHA!

15 Ocak 2010 Cuma

MADrid ABOUT YOU!

Şu yaşadığımız sezona ve ülkere baktığınızda en çok eleştirilen takımları görmek pek de zor değil öyle değil mi?

İngiltere'de Liverpool, İtalya'da Juventus, Almanya'da Bayern, Fransa'da Lyon, Türkiye'de Beşiktaş ve İspanya'da Atletico Madrid!

Yukarıdaki takımların hepsinin, Liverpool'un bile, şampiyonluk şansı hala devam ederken, Atletico Madrid havlu atmış takım olarak karşımıza çıkıyor.

Özellikle defansta inanılmaz zorluklar yaşayan Atletico'nun önümüzdeki yıl bu hattı tamamen değiştireceği neredeyse kesinleşti. Şampiyonluktan bu kadar uzaktayken, kötü komşuları Real Madrid almış başını yürümüşken, ellerinde kalan tek koz olan kral kupasına da yavaş yavaş veda etmeye hazırlanırken, muhteşem bir geri dönüşe imza attılar!

İlk maçta 3-0 yenildikleri Huelva deplasmanından sonra karlı yollarda koşturularak ceza idmanı yaptırılan onuru kırılmış futbolcuların efsane performansını izledik dün akşam... Hatta maçı tam 4-0'a getirmişken yedikleri muhteşem golle, maç 4-1'e gelmiş ve krala veda etmeye hazırlanırken!




İşte futbolun en sevdiğim özelliği bu yenilen gol ve maç 4-1 olduktan sonra ortaya çıktı.

Umutlar yıkılmış, verilen emekler, bütün çabalar neredeyse boşa gitmiş, herşey bitmişken, yıkılmayan futbolcuların isyanlarını izlemek gibisi yok...

Dakika 84! Stresin en fazla olduğu, yapacağınız kötü bir vuruşun bütün takımı, taraftarı, atmosferi umutsuzluğa itebileceği bir anda topa öyle bir vuruyorsunuzki ortalık mutluluktan yıkılıyor!

Barcelona ve Real Madrid'in olmadığı bir kupada Sevilla kusura bakmasın ama favorim Atletico!

MADrid ABOUT YOU!


13 Ocak 2010 Çarşamba

YETEEEER KAPALI TRİBÜN, YETEEEERR

Futbola bu kadar ara, özlem dorukta, hava klasik bir Ocak gününe göre mükemmel, tribündeki yerini almayan binlere rağmen yine staddayız ama o da ne?

İlk 26 dakikada yenilen 3 gol ve birdenbire maçı bırakıp takımını yerden yere vurmaya başlayan ve malesef bu sezonun klasiği haline gelen 'YETEEERRR' sloganları!

Bundan önce iki defa yazmıştım kapalıdaki taraftarların artık sabır taşırdıklarını, maksatlarını aştıklarını, kendi başkanına küfür edenlerin aslında en büyük küfürleri hakettiğini ve onlar için tek değerin Beşiktaş değil kendileri olduğunu!

Ve bunu bir kez daha dün akşam gösterdiler, kendi başkanlarına 'KOCA KAFANA ESTETİK YAPTIRSANA' diyerek!

Nerde kaldı zekanız? Nerde kaldı aklınız? Ne farkınız kaldı öteki berikinden? Beşiktaş taraftarının yıllardır süregelen saygınlığını ayaklar altına almadınız mı? Kasımpaşa taraftarı 'Yeeeeeteeeeeerrrr Yıldırrıımm Demiröreeeen Yeeeeeeteeerrr' diye bağırdığında hiç mi yüzünüz kızarmadı? Ne çabuk çıktı aklınızdan 'Runjeeeee Runjeeeee' diye dalga geçmenin sonuçları??? Dün Kasımpaşa seyircisi yaptı İnönü'de, yarın heryerde yapılacak, büyük Beşiktaş'ın başkanıyla heryerde dalga geçilecek!

Ve siz isteseniz de istemeseniz de Yıldırım Demirören tekrar seçilecek!!! Bunu da bildiğiniz için dünden bastınız delegelere 'satılmış' damgasını!

Peki ya sonra? İşte sonrasını düşünmek bile yoruyor insanı.

Ama 'Kapalı'nın kendine şunu sorması gerekir, bu kaybedilen puanların ne kadarı acaba onlara ait???

Şapkanızı önünüze koyun ve düşünün, kendi tatminleriniz mi yoksa Beşiktaş mı önemli?

Yeteeeerrrr 'KAPALI TRİBÜN', yeteeeeeeerrrrrr!!!

YA ESKİ GÜZEL GÖRÜNTÜNÜZE DÖNÜN, YA DA İSTİFA EDİN!

12 Ocak 2010 Salı

HALLELUJAH DAVİD

Pazarlama güzel iştir. İyi yaptın mı içini doldurmasan da başarının gelmesi muhtemeldir. Futbol dünyasındaki pazarlamayı belki de en iyi yapan kişi David Beckham.

Beyimiz Haziran ayında Güney Afrika'da olmak için çok büyük bir çaba sarfediyor. Bu çabasının aslında saha içinden çok saha dışında olduğunu söylemek sanırım haksızlık olmaz.

Pazar akşamı sahanın ortasında şortunu değiştirmesiyle zaten magazin sayfalarına düşen 'paşa' şimdi de yeni yaptırdığı dövmesini bizlerle paylaştı.

Vücudunda özenle bir yer aramış seçmiş beğenmiş ve İsa görselini yaptırmış. Kolları artık zaten görünmez halde, kupaya kadar da kenarları doldurur büyük ihtimalle.

Sanırım Capello'nun gözüne girmesi için çok çalışması yetmeyecek, ilahi güçlerin desteğine de fazlasıyla ihtiyacı var...

Ne diyimki? AMİN...

11 Ocak 2010 Pazartesi

BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN

Aldırma Alessandro... Aldırma...

Hani herşey Parma maçıyla yeniden başlamıştı...?Hani herşey bambaşka olacaktı...? Sıkıldık artık Ferrara'nın yalanlarından... Takımın topa vuracak hali yok... Alsın Felipe Melo'yu da yanına çıksın Torino'nun dağlarına...

Elveda Şampiyonluk...

Alessandro'ya Torino'da bu hezimeti de yaşattınız ya...

En çok O'na üzülüyorum...

8 Ocak 2010 Cuma

İŞTE KAHRAMAN !!!

Fazla laf kalabalığı yapmayacağım...

Dünya'daki sorunları çözmeyi başarabilecek, şahsına münhasır, üstün yetenekli, ulu insanın bir futbolcu olduğunu biliyormuydunuz?

Buyrun, ama alta yorum yapmayı da ihmal etmeyin...


ARABIN PARASI DİLİMİ YORUYOR!

Arap Dünyasının yeni oyuncağı olan futbol, bizim gibi kısıtlı bütçelerle bilgisayar başında tatmin olanlarınkinden çok farklı olarak gerçek sahada oynanıyor.

Bu dünyanın son oyuncağı olan Manchester City enteresan paraları harcamaya devam edeceğe benziyor. Özellikle İtalyan teknik adam akımının adadaki son temsilcisi Mancini zaten daha göreve başlamadan yüklü bir meblağ harcayacağının sinyallerını vermişti.

Vermişti vermesine de, bu kadar saçma sapan harcama yapacağını söylememişti.

Dün Mancini'nin eski öğrencisi Patrick Viera Manchester'da sağlık kontrolünden geçti ve önümüzdeki bir buçuk yıl boyunca City forması giyecek.

Herşey iyi hoş güzel de Patrick arkadaşımız 33 yaşına gelmiş, yedek kulübesine mahkum olmuş, artık bırakma vaktim geldi diye düşünürken, kendisine çıkan piyangoyla bu bir buçuk senede ne kadar kazanacak biliyor musunuz?

18 ay için tam 10 milyon pound!!!

Arabın parası dilimi yoruyor, SİNİRLERİMİ BOZUYOR!

7 Ocak 2010 Perşembe

MUTLU / MUTSUZ

Geçtiğimiz gün 'Twins' Luca Toni(Arnold) ve Frank Rıbery(Danny de vito) ile ilgili bir video yayınlamış ve ikisine de hoşçakal demiştim.

Toni Roma formasıyla ikinci maçına çıkarken, Ribery Dubai'deki antrenmanları kaçırmak için çok çalışıyor!!! Bu arada haftasonu Olimpiyat Stadı'nda Luca'nın gol atacağına inancım sonsuz!

Bugün de ayrılığın sonuçlarına bakalım istedim. Biri ne kadar mutluysa, diğeri de o kadar mutsuz!

MUTLU (Hemen havaya girmiş bile! )
MUTSUZ ( Hem de fena mutsuz! )
MUTLU ( Bayern'den kurtulmanın dayanılmaz hafifliği! )MUTSUZ ( Nolucak benim halim modu )
MUTLU ( Oh çok şükür modu)
MUTSUZ ( Antrenman bitse de gitsek modu!)
MUTLU (Formayı kaptı nasıl mutlu olmasın)
MUTSUZ ( Antrenman yan gelip yatma yeri değildir!)
MUTLU ( Aslında mutlu formasına kavuştuğu için, ama ciddi!)
MUTSUZ( Güldüğüne bakmayın,tırnaklar toynak olmuş iltihap toplamış, büyük mutsuz!)